Bilmiyorum. Sürekli her yerde yeterince radikal olmamakla itham ediliyorum. Haklılar belki de içimde yok. Bir dakika: Ben inanılmaz devrimci bir aileye doğmadım. Zaten kendimi bilmeye başladığımdan beri de sivil toplumcu (o ne demekse) oldum -ki yani sivil toplum dediğin böyle eciş bücüş sisteme hizmet etmekten başka işi olmayan kişilerin toplamından oluşuyor- yani zaten olamam. İçine doğduğum ve sonrasında da sosyalleştiğim ortamlar müsait değil o kadar radikal, pür-i pak düşünmeye.
Yok benden zaten solcu da olmaz, daha devlet ağzından çıkamadım:)
Ciddileşiyorum. Ben ne taraftayım? Nedir hakikaten? Sorup duruyorum. Düşünüyorum. Samimiyim, düşünüyorum. Ne yapmak istiyorum, niye yapmak istiyorum, etrafımdaki insanları gözlemliyorum, onlar ne istiyor, niye yapmak istiyor diye diye diye...
Soru bir: Gerçekten birşey değiştirmek istiyor muyuz? Ben istiyor muyum? Sen istiyor musun?
Soru iki: Neyi değiştirmek istiyorsun eğer cevabın birinci soruya evetse.
Soru üç: O değiştirmek istediğin şey ya da şeyleri nasıl değiştirebilirsin, nasıl değiştirebilirim?
Hepsi ağır hepsi baba sorular da bazen birinci de tıkanıp kalıyorum. Neyi neden yaptığını anlamaktır yaptığını çoğu zaman daha değerli kılan. Soruyorum işte. Nedir yani?
Cevap bir: Evet gerçekten birşeyleri değiştirmek istiyorum ve bunun birkaç nedeni var. (Yazı analitik oluyor kusura bakmayın, sistematik olan herşeye karşı olamadığım yazdıklarımdan belli değil mi?)Bir nedeni hayatım, kişisel geçmişim, ne bileyim yokluk görmüş olmam birdenbire, sağlıkla eğitimle ilgili dertler. Mağduriyetten öte hayatım boyunca çok çalışmak zorunda kalmamın, iyi öğrenci olamamın nedenleri ekonomik ve sosyal koşullar, en azından çoğu. Birçok insandan şanslı konumda olabilirim ama dershane sınavlarına her girdiğimde acaba tam burs çıkacak mı stresiyle girmekten, annemin dişetinde kist çıkıp da dişi şiştiğinde hastanenin 2,5 sene sonrasına dahi gün verememiş olmasından, okuduğum lisedeki hallerden, hala bir vakıftan burs almadan ve ortaokuldan beri özel ders vermeden hayatın idamesinin zor olmasından vs. vs. vs. Ve tekrar söylüyorum bu mağduriyet değil bir sürü insan bu duruma ya da daha kötülerine tabi zaten. Çok daha kötü yokluk görmüş insanlarla çok tanıştım, muhabbet ettim, dolu. Kendimi de mağdur olarak tanımlamıyorum. Sosyal kapital mi o her neyse adı o her daim üst-orta civarındaydı. Mağduriyetimi ancak kadınlığım üzerinden tanımlayabilirim ki onda da benden çok daha kötü durumda bir sürü kadın var, ben en şanslılarındanım. O yüzden geçiyorum.
Kişisel tarihime devam, Boğaziçi Üniversitesi felsefe ve politika, bir sürü arkadaşım, sevdiğim hocalar vs vs vs. Tabii ki kişilerden etkileniyorum. Ben sosyal bir varlığım çünkü. Onlar olmaya çalışmıyorum çüünküüüü Aydınlanma düşüncesi(ki bu düşünce de iwwwreenç olarak tanımlanıyor bir kısım insan tarafından)benim bir aklım olduğunu ve sosyal ortama bağlı da tanımlasam kendimi bir çeşit kendi kendine düşünüp düşünceleri elekten geçirme becerisini kendimde görmemi sağlıyor. Etrafım ne derse dersin bazen farklı düşünebiliyorum. Şimdi en büyük küfürlerimizden biri geliyor: Evet birey olmaktan bahsediyorum.....(yuhlamalar) Kendime özgü bir pozisyon yaratma durumu daha doğrusu kendime özgü sorulara kendime özgü cevap veriş şekilleri ve yeni sorgulamalar...ve ortaklık kurma çabaları tabii ki...
Yani kişisel tarihim diyor ki, bu durum adil değil,talep etmek zorundasın. Güvendiğin kişiler de benzer şeyler düşünüyor, o kadar şey okudun, Gidişat kötü daha da kötüleşecek materyel gerçeklik. Dünyada olup bitenleri görüp öylece duramazsın. Elinden gelen ne ona bak? Rahat uyumak için, bir çeşit vicdan hissiyle,adalet duygusuyla, bir çeşit sosyal ortamda yaşadığın hislerinle, ne bileyim aidiyet gibi ve belki en önemlisi aklını da esgeçmeden birşeyler yapmaya çalış.
Cevap iki: Neyi değiştireceksin peki? Toplumu mu? Yalan yapamazsın, sosyal mühendis misin sen? Olmak istiyor musun? Hayır. Birilerini aydınlatman mı gerekiyor? Yok hayır. İnsanlarla birşeyler paylaşır ve beraber bir çeşit farkındalık yaşanabilir ama bu birilerinin bilinci yanlış bak şimdi gidicem açılacak bütün zihni gibi bir tavırla zaten olmaz. Hiyerarşi baştan orada dururken, biri zaten hep kendini daha üstün hissediyorken olmaz. Karşındakinden birşeyler kapabileceğine inanıyor musun onunla konuşurken yoksa sadece etkilemeye mi çalışıyorsun, sadece senin düşüncenden daha çok insan mı oluyorsun? Sen tamamen kendini dönüşümden bağımsız mı kılıyorsun? Sadece tebliğ etmekse durum dinden nasıl bir farkı kaldı? vs vs vs...Kendini değiştir o vakit. Eeeee o nasıl olacak? Değiştir işte. Abi nasıl? Hayatımda birşeyler olunca ben değişiyorum, kendimi yolta yolta bağıra bağıra değişiyorum, dönüşüyorum. Genelde çok da acılı oluyor. Pratiklerini değiştir, günlük pratiklerini değiştir diyorlar. O nasıl olacak? Çoğu zaman insanların üzerinde tahakküm kurmamaya çalıştım zaten, daha doğrusu kadın olarak öyle yetiştirildim zaten. Fikrini söylemekle tahakküm kurmak arasındaki farkı bile çok sonra fark ettim. Bütün hayatımı ve kişisel tarihimi bir kenara atıp bambaşka birşey mi kurayım, daha kollektif, daha spontan, daha birşey... Gerçekten kaçımız böyle hayatlar yaşayabiliriz? Gerçekten soruyorum. ben kendimi tahayyül edemiyorum. Zaten içinden çıkmak zamanın mekanın imkansız. Şu zamanı düşünüyorum. He bir de kullandığımız dili değiştirelim, iktidardan başka bir dil kuralım talebi var. Çok saygı duyuyorum da birkaç şeye takılıyorum. Her 'zaman kısıtı' dediğimde ya da 'kitleselleşme' dediğimde ve hatta Tuzla'da ölen işçilerin sayısını öğrenmek istediğimde ( ölen kişilere birer rakama indirgemek gibi bir amacım olmadı hiçbir zaman ama)iktidar ağzıyla konuşuyorsam bu ülkedeki ve dünyadaki içeriği adalet de olan bir sürü hareket bu kelimelerle konuşuyorlar ve işin tuhafı ne biliyor musunuz? Kelimeler, konseptler üzerine mücadele edilen şeyler, yasalar da öyle. Statik değişmez şeylermişçesine aha bunların hepsi burdan buraya kadar iktidarın dili diye kelimeleri suçlamak bana tuhaf geliyor. İnanılmaz egemen güç çat pat sihir yapıp o konseptleri oraya koymuyor. Her 'İnsan hakları' dediğinizde aklınıza Bush geliyorsa sadece bu çok sorunlu. Gerçek bu değil çünkü. Her yasa kapitalizme hizmet etmez. Her prosedür kötü değil içeriğinden ve bağlamdan bağımsız, Her standardizasyon aynılaştırma getirmez belki eşitlik bile getirebilir birbirini tanımayan insanlar arasında. Bu demek değil bu kelimeler iktidarın malzemesi olmuyor. Oluyor hem de en babasından. Ama yine de olanı tamamen reddetmek bana çözümsüzlüğün dibi gibi geliyor. Olanı dönüştürme mücadelesi ise en yapabileceğim en anlamlı olan gibi geliyor bana. Anayasada 'sendikal hak' diye birşey varsa evet bunu uygulamıyorlarsa inatla, sürekli önünü tıkıyorlarsa kızmamız gereken yasalar değil, kızmamız gereken biziz. Daha çok mücadele etseydin de o yasayı uygualanabilir kılsaydın, devlet üzerinde daha çok söz sahibi olsaydın, daha çok uğraşsaydın. Biliyorum karşı argüman ama yasalar düzelse de gerçekliği değiştirmek başka birşey. EEE herhalde. Yasalar özel mülkiyeti koruyor. EEE EVET. ona müdahale etmek lazım. Eeee evet. Zaten değiştirmek lazım olan durumu elimizdeki olanakların, fırsatların bir kısmını da kullanarak ama. Toptan reddedince aklıma bunları toptan reddedebilecek rahata ve lükse sahip miyiz sorusu geliyor. Allah aşkına sendikal haklar kazanılmış haklardır. Çıkıp sendikanın varlığnı sorgulayınca zaten kötüye gitmekte olan ama yine de elinden birşeyler gelen kurumları tamamen gözden çıkarıyoruz. İnsanlar belli ihtiyaçlar ve stratejiler neticesinde birşeyler kurgulayıp onlar için mücadele etmezler mi? Sadece sendikalar olsun demek değil söylemek istediğim. Varlığı yeter de demiyorum. İçeriğini, örgütlenmesini, kurumun kendisini dönüştürmek varken niye toptan varlığını sorguluyoruz. Uygulamalarını, pratiklerini sorgulayalım hep düşünelim üstüne, teknokrasi, bilginin eşitsiz dağıtımı vs vs vs. Çok hak veriyorum. Bunları oluşturacak kurum içi kurumları, kontrol denge sistemlerini, özeleştiri mekanizmalarını vs. kurmak gerek en demokratiğinden .Bunun için mücadele gerek ama toptan reddetmek değil gibi geliyor bana.
Soru üçe cevap verdim zaten tekrar etmiyorum o yüzden ama dertliyim. Benim durduğum yer neresi, ben ne yapıyorum ne yapmak istiyorum kısmında tıkanıp kalıyorum. Sürekli sürekli sürekli...
Bir tek "gerçek eşitlik, gerçek demokrasi, gerçek adalet" istediğimi biliyorum.
8 comments:
www.patikadayolculuk.com
En bir analitik, en bir burjuva sorular:
0) Bir sey degistirmek gerekir mi? (Isteklerimizden bagimsiz bir dogruluk degeri atamaktan bahsediyorum, 'degistirme' eylemine.)
1.1) Sonucta burjuva olmamis miyiz, neden gecmisimizden hareketle gelecegimizi belirleyelim? Kendimizi kurtarma dedigimiz sey bir adim onumuzde ve o adimi atmak da cok kolay. Bu durumda, diger insanlar -ya da romantiklerin deyimiyle 'insanlik'- icin "iyi"yi istemek icin sebep nedir?
2.1) Her degistirme icin 'eylemek' gerekli kosul mudur? Dunyanin istedigimiz gibi bir yer olmasini istemekle bu istegimiz icin harekete gecmek arasindaki mantiksal baglanti nedir?
3.1) Eylemelerimiz isteklerimizin gerceklesmesini sagliyor mu? (Soru bir 'umut var mi' sorusu degil. Daha cok: Eylemlerimizin 'bizim tarafa' hizmet ettiginin ispati nedir?)
4) Degistirmek istedigimiz onca sey icerisinde nasil bir siralama yapmaliyiz? Sinirli hayatimizi hangi konuda hangi eylemelere ayirmaliyiz?
Gor bak senden daha burcuvasi da var. Ama sorular gecerli elbet. :)
Ay ay en onemlisini unuttum:
n sonsuza giderken:
n) Tum bunlari neden dusunuyoruz?
0 a bir çeşit cevap: Olandan hiç memnun değilsen ve aklında en azından daha iyi bir olasılık varsa ama onun da yanlışlanabileceğini kabul ediyorsan ama yine de olan durum o kadar kötüyse evet gerekir.
1.1.e cevap: Belki yalnız kalmamak, belki bir çeşit duygu belki egomun çok büyük olmasıdır. Emin değilim ama geçmişimden geleceğe bakmak tarihsellikle ilgili. Yaptığım ve yapmaya devam ettiğim şeylerin çoğunun altında belli yaşanmışlıklar var, her seferinde bunu görüyorum. Sonunda burjuva olmamış mıyız kısmı da burjuva nedir sorusuyla karşı karşıya? Bir çeşit evet bir çeşit hayır. Hala üretim araçları bende değil. O yüzden değilim burjuva.
Giyim tarzımı, birey olma çalışmalarımı , kendimi gerçekleştirme taleplerimi soruyorsan evet burjuva değerlerine sahibim az biraz. Ama hala üretim aracına sahip olanın burjuva olduğunu koyduğum için analitik olarak değilim de diyorum.
öbürküleri düşünmem lazım daha çok.
1.1 e aciklama ve duzeltme:
Sorunun aciklama kismiyla soru cumlesinin kendisi cok guzel birlesmemis. Soyle soyleyeyim: Kendini kurtarman mumkun, ustelik cok mumkun. Hemen onunde. Ertugrul Ozkok'le ayni standartlarda yasayabilirsin, istemen ve bu istegine gore kurallara uygun hareket etmen yeterli. Neden peki, durup dururken, o yone degil de bu yone dogru eyliyoruz?
("Ama Emin Colasan gibi isten atilirsam ac kalirim?" riski cevap degil, cunku devrimin olmamasi riski zaten daha fazla :) )
Tek belirleyenin kişisel tarihim olduğunu düşünmüyorum zaten, o yüzden bir çeşit adalet hissi, duygu, sosyalizasyon süreci hepsini beraber yazdım canım. Birşeyin bir tane determinantı yoktur. Hayat daha kompleks, bir sürü şey birleşir sen seçim yaparsın, seçim listen o belirlenmişlikler üzerinden geçse de...
:) Bu durumda 1.1. daha guclu bir cevap bekler.
Bir de bunlar sayilmaz, biliyorsun ki: Yorum yazmakta oldugumuz yazi kadar guzel bir yazi bekliyoruz; boyle pincik pincik felsefe mi yapilirmis, bakkal miyiz biz? :)
Post a Comment