İsyan ve Özgürlük
Solinas’ın İsyan filminden aklımda en çok kalan özgürlük sorunuydu. Özgürlük nedir? Bir süreç mi, ulaşılması gereken bir hedef mi, çoklu belirlenen bir ideal mi, bir durum mu? Filmde kölelik mücadelesini körükleyen ve köleleri yüreklendiren İngiliz ajanının siyahların özgürlük taleplerinin devam etmesiyle 10 sene sonra karşı safta bir şeker şirketinin temsilcisi olarak baş göstermesi konu ediliyor.
Aktörlerin hepsiyle sıkı ilişki içerisinde olan ve üzerlerinde büyük etkisi olan İngiliz ajan, kölelerden birini lider seçer ve beyaz adam ne derse doğrudur fikrini onda çürütmeye çalışır. Sonrasında muhalif hareketin başında olacak olan siyah karakter, aldığı özgürlük kıvılcımıyla kandırılmışlığının farkına varıp kölelikten ucuz emekçiliğe geçtikten sonra da bir şeyin değişmediğini düşünüp fabrikaları terk edip direnmeye karar verir ve grubunu da ikna eder. Özgürlük nerede, nasıl, kim tarafından insan zihninde belirir? Ya da özgürlük insanın doğasında mı vardır? Kölelikten kurtulmak elbet önemli bir kazanım ve özgürlük mücadelesi gerektiriyor. Filmin net temalarından ‘özgürlük verilmez, alınır.’ fikri de bundan sonraki mücadelede daha çok belirginleşiyor. Özgürlüğü isteyip talep etmek ve edebilmek için belli şartlar mı gerekiyor? Yoksa her daim, en totaliter rejimde dahi insanlar özgürlüklerini talep edebiliyorlar mı? Aklımda hep beliren soru yine belirdi: Orwell’in 1984 romanının sonu farklı yazılabilir mi? Winston şiddet, işkence ve zihin bulandırma yöntemleriyle gerçeğin onların dediği olduğunu kabul etmemiş olsaydı ya da etmeme ihtimali var mıydı? Bu filmde siyahların hareketi köleliğin üstesinden İngiliz ajanın desteğiyle geldikten sonra haksızlıkların devam ettiğini gördükleri için mücadeleye devam ettiler hem de şiddet gibi yöntemler de kullanarak. İngiliz ajan 10 sene sonra geri geldiğinde kendiyle bağı olduğunu düşündüğü siyah hareketin liderini ikna edebileceğini düşünüyordu. Ne de olsa aralarında bir köle-efendi ilişkisi vardı ve özgürlüklerini ona borçlulardı. Ama düşündüğü gibi olmadı. Kendi yaşantılarından ve deneyimlerinden edindikleri ezilmişliğin ve haksızlığın devam ettiğini gören siyahlar mücadelelerine devam ettiler. Ne istediklerini biliyorlardı ama nasıl olacağını bilmiyorlardı filmde de söylendiği gibi. Eşitlik istiyorlardı her alanda. Ücretli işçilik adı altında köleliğe devam etmek istemiyorlardı. Emeğin özgürleştirilmesi ve kölelikten işçiliğe geçilmesi durumunda kölelik ile işçilik arasında kategorik bir ayrım olduğunu da unutmamak gerekir. Köleliğin kaldırılması tabii ki bir kazanım ancak tekel için onların istediği ücrette çalışmak da köleliğin başka bir hali hem de yalandan özgürlük vaadi taşıyan bir hali. Bu farkındalık, büyük toprak sahipleri ve tekel şirketinin hiç işine gelmedi. Irk ayrımından gelen beyaz adam üstünlüğü, ekonomik sistemin beyaz adamın istediği gibi olması gerekliliği ile birleşti ve etnik yoksulluk bir mücadeleye dönüştü.
Özgürlük adına iç duvarların yıkılması için ilk adımı İngiliz ajanın atmış olması ve köleyle konuşarak kendisinin her zaman doğruyu söylemediğini kavratması özgürlüğün çıkış noktası ile ilgili sorunlu da olsa bir şeyleri gösteriyor. Birileri mi olmalı iç duvarları yıkmak için ya da uygun koşulların sağlanması mı gerekiyor İngiliz ajanının silah getirip direniş başlatması gibi? Olan durumdan farklı bir durumun gelişmesi gerekiyor herhalde. Birinin iç duvarlarını, iç kısıtlarını yıkması ve dış kısıtlarının farkına varması durumu, ya kendinin ya da etrafının farklılaşması ve alışmadığı bir duruma girmesiyle mi olur ancak? Filmde de İngiliz ajanın gelmesiyle değişiyor her şey ve beklenmedik sonuçları oluyor her şeyi kontrol altında tuttuğunu düşünse de İngiliz ajan. Olan durumdaki haksızlığı, kısıtları, özgürlüğün önündeki engelleri görmek bu kadar mı zor? Y ada daha da kötüsü her şey belirgin de hangi yolla o kısıtların kaldırılacağı mı hiç belirgin değil? Adalet hissi ve düşüncesi, eşitlik talebi çok farklı şekillerde, çok farklı yerlerde tezahür etmiş olmasına rağmen, hala içinde yaşadığımız dünyada, bence eskisinden hem daha özgür hem daha kısıtlı bir düzlemde yaşayıp gidiyor olmamız buna mı örnek acaba? Hem ‘insan’ tanımı genişledi ve genişliyor gittikçe, hem en alta inen ‘insan’ın yapabilecekleri ile güçlü ‘insan’ların yapabilecekleri arasındaki uçurum. Diyalektik mi bu acaba? Mücadelenin kendisi özgürlüğe içkin sanki filmde de gördüğüm. Karşı çıkmak. Ama karşı çıkmak kendi içinde özgür bir şey midir? Köleliliğin geri gelmesini isteyip şimdiki düzene karşı çıksak mesela kendi içinde özgürlüğe hizmet eden bir şey söylemiş olmayız. Peki mücadele etmek, karşı çıkmak eylemlerinin kime karşı yapıldığı üzerinden kurmaya çalışsak özgürlüğü? Kısıtlayana karşı, güçlü olana karşı mücadele etmek midir peki kolektif özgürlük? Süreç içerisinde başka kısıtlar yok mudur? Özgürlük total midir, parçacıklı mıdır? Bir süreç hem özgürlük, hem kısıt getirir mi? Filmde mücadele eden siyahların açlıkla karşı karşıya kaldıkları ve birçok kişinin öldürüp öldürüldüğünü görüyoruz. Ama farkındalık kazanmadılar mı öte yandan? Bu farkındalık da bir çeşit özgürlük değil mi, getirdiği kısıtlar belki de farkındalıktan önceki durumlara çok benzer. Yani köleyken de karın tokluğuna çalışıyorlardı belki. Belki de kaybedecekleri bir şey yoktu zaten ve şimdi de kaybettikleri şeyler ya da kısıtları zaten olan kısıtlardı. Ama yine de liderlerinin olması, hareketin aldığı kararlar bir çeşit kısıt değil mi? Kolektif olarak özgür olmak, kişilerin özgür olmasıyla ne kadar ilgili? İlgili mi ya da? Bana göre kişilerin özgürlüğü ile grupların özgürlüğü arasında bağlar var ama o kadar sıkı ve görünür değil, birbirleri için etken olabilirler ancak. Örneğin, birinin zihninin açılıp diğerleriyle konuşarak ikna etmesi üzerinden bir grup mücadelesi çıkabilir ancak. Ya da bir grup mücadelesinin içine doğarak ya da bir mücadeleye katılarak kendinle ilgili kısıtların da farkına vardığı olabilir insanların. Ama iki ihtimal de olumsaldır. Yani olabilir de olmayabilir de, biri diğerini gerektirmez. Özgürlük nedir sorusuna cevabım genelde süreç oluyor ancak nasıl sorusuna cevap vermek bir hayli zor.
No comments:
Post a Comment