Wednesday, August 15, 2007

yıldırım türker'den...

Mevsimlik köleler

Mevsimlik köleler
Yoksulluğun pençesindeki adamlar, kadınlar her yıl bu yolculuğu yapıyor. 10, 15, 20 lira... Ne kazanabilirlerse.
23 sürgün işçi, Adıyaman'ın Kahta'sından Karadeniz'e fındığa giderken yurttaşlık dersinde öldürüldüler

12/08/2007 (917 defa okundu)

YILDIRIM TÜRKER (Arşivi)
Ah, dilsiz kardeşlerim. Mevsimlik köleler. Gazetelerin önemli, değerli, gerilimli haberlerinin arasında ne kadar solgun, ne kadar uçucu, ne kadar ölü fotograflarına benziyorsunuz. 13 yaşındaki Mustafa, 14 yaşındaki Nafiye ve diğer küçük adam, küçük kadın memleket köleleri. Hayatınızda belki de ilk ve son çektirdiğiniz fotograflarla; alınları damgalı vesikalıklarınızla bize kâbus olur musunuz?
12'si çocuk, 23 sürgün işçi balık istifi depolanıp nakliye edilirken yolda paramparça olmadan önce ne güzel, ne gururlu bir memlekette uygarlık şarabını yudumluyor, tatil tefrikalarıyla hafifledikçe hafifliyorduk. Yegâne gerilimimiz Cumhurbaşkanı eşinin saçlarıydı.
23 sürgün işçi, Adıyaman'ın Kahta'sından Karadeniz'e fındığa giderken yurttaşlık dersinde öldürüldüler. Yola dağılmış ölülerini görenler dayanamamış. Paramparça olmuşlar.
Niğde'de de başka bir mevsimlik köle kafilesini taşıyan minibüsün otobüsle çarpışması sonucu 19 kişi yaralandı, 15 yaşındaki Vahap da 'olay yerinde' öldü.
Adıyaman'dan fındık toplamak için Giresun'a gelen 19 yaşındaki Bayram'la 17 yaşındaki Yılmaz geçen gün, Bulancak ilçesi sahilindeki iskelede denize girdi. Bir süre sonra gözden kaybolan gençler boğularak öldü.
Onlar, kibar deyişiyle mevsimlik tarım işçisiydi. Mevsimlik işçilerin neredeyse tamamı, Güneydoğulu Kürt.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platform Sözcüsü Abdullah Aysu, mevsimlik tarım işçilerine "kırsal kesimdeki yoksulların en yoksulu" diyor. Bianet'e anlatmış.
Aysu, "Normal şartlarda kendi topraklarında doyabilirler. Ama çatışma nedeniyle bu gerçekleşemiyor. Yerinden edilmiş olanlar da var. Hayvancılıkla, toprakla uğraşamıyorlar. Üretebilseler, bunu satabilecek mekanizmalardan yoksunlar. Yaşadıkları Güneydoğu politikalarıyla doğrudan bağlı" diye ekliyor.
Sayıları kayıtlara göre 190-200 bin civarında. Ama tarım sektörü uzmanları, mevsimlik işçilerin ailecek çalıştıklarını, çocukların da çalıştığını, kayıt dışılığın yüksekliğini hesaba katarak, bu rakamın gerçekte bir milyona yakın olduğunu tahmin ediyor.
Aysu'nun verdiği bilgilerle birlikte, mevsimlik tarım işçilerinin yaşadıkları şöyle:
Çalışma alanları: Büyük toprak ağalarının işlerinde ya da toplama işinin hızla yapılması gereken fındık gibi alanlarda çalışıyorlar. Türkiye'de çiftçilerin yüzde 87'den fazlası işçi çalıştırmıyor. Orta Anadolu'da soğan, şeker pancarı, kayısı, Çukurova'da pamuk, Ege'de yaş sebze, zeytin, Karadeniz'de fındıkta çalışıyorlar. Toplama, çapa, kurutma, serme işlerini üstleniyorlar.
Dört ay: Yılın dört ayında biriktirdikleri parayla geri kalan sekiz ayı da geçirmeye çalışıyorlar.
Düşük ücret: TÜİK verilerine göre 2005'te erkek bir mevsimlik işçinin ortalama günlük ücreti 18,06, kadın mevsimlik işçininkiyse 13,62 YTL'ydi. En düşük ücret kadınlar için Hatay'da 10,83, erkekler için Aydın'da 12,82 YTL'ydi. Devlet işletmelerindeki erkek mevsimlik işçininki 25,60, kadın mevsimlik işçininkiyse 23,12 YTL oldu.
Aracılara komisyon: Mevsimlik işçiler ücretlerinin bir bölümünü "elci", "dayıbaşı", "çavuş" denen aracılara komisyon olarak veriyor. İşçilerin yaşadıkları yerden çalışacakları yerlere ulaşımını, nerede, hangi işlerde çalışacağını da bu aracılar düzenliyor.
Sosyal hakları yok sayılıyor, dışlanıyorlar: Çoğunlukla kamyonların kasalarına doldurulup istif şeklinde taşınıyorlar. Genellikle çadırlarda kalıyor. Sağlıklı su ve kanalizasyona erişemiyor. Sağlık sorunlarını kendileri çözmek, maliyetini üstlenmek zorundalar. Bu süre çalışma süresinden sayılmıyor. Sosyal güvenceleri, sigortaları yok. Köylüler mevsimlik işçileri genellikle içine kabul etmez.
Doğu'dan Karadeniz'e yolculukları iki gün sürüyor. Zaman kaybetmemek için mümkün olduğunca molasız yolculuk ediyorlar. Bazen minibüslere 20, kamyonların arkasına 40 kişi biniyorlar.
Ordu'da bir çadırkent onları bekliyor. Turnasuyu deresi boyunca kurulmuş çadırkentte yaklaşık 400 çadırda 3 bine yakın işçi kalıyor.
Bu en beter mülteci kamplarını hatırlatan çadırların başında 24 saat polis bekliyor. Günde 20 lira kazanabilmek için 10 saat fındık topluyor. Daha o paralardan yüzde 10 komisyon verecekler. Nakliyeci tacirlerine.
Ne sıkıcı konular, değil mi? Bu memlekette ne önemli konular varken; memleket bölünme-çatlama-örtünme krizleriyle hop oturup hop kalkarken.
Kürt milletvekillerinin, uzun uykusundan uyanıp ortalığa çıktığı andan itibaren karşısında el pençe divan durduğumuz, gerdan kırıp saygılarımızı sunduğumuz başbuğ ve adamlarının ayağına gidip ellerini sıkması karşısında mutluluktan gözlerimiz yaşarırken. Hele başbuğun da ilahi bir yücegönüllülükle uzatılan elleri bir yumrukta itmeyip avcuna alması karşısında.
Körlüğe-sağırlığa-vahşet kışkırtıcılığına-milli reflekslere ve her türlü karanlık insanlık hallerine kader demeye yatkınız ya, kader artık bizi şamarlıyor. Sözgelimi, mevsimlik işçiler diye anılanların farkına varmamız tam da nereye oturtacağımıza karar veremediğimiz Kürt milletvekillerinin magazinine merak saldığımız günlere denk geldi. Onları da temsil ettikleri köleler gibi istifleyip gözden ırak bir yere kaldırmak, kendilerini yüce ulustan sanmamaları için mümkünse ahırın yanındaki samanlığa kapatmamız fena mı olurdu?
Sırrı Sakık, yakınıyor: "Bize zenci muamelesi yapıyorlar." Diğer partiler Meclis'te ikinci katta verilen odalara yerleşirken DTP'ye başka yerde bir oda gösterilmiş. Uzun mahpusluk günlerinden kalma mide hastalığından tedavisi süren Ahmet Türk, yemin töreninden sonra hastalanmış. Sakık, anlatıyor: "Tören 10 saat sürdü. Liderler o gün, Meclis'te odaları olduğu için dinlenme olanağı da bulabildi. Belki odalarında ayakları uzatıp yorgunluk giderdiler. Biz ne yaptık, başkan ne yaptı? Sandalyenin üzerinde 10 saat bekledi. Bu haksızlık". Hastanede tedavisi süren Ahmet Türk, DTP'nin ilk grup toplantısına katılamamış.
Evet, merkez sağın yeni, cehennemin dibindeki sağın eski temsilcileri; laikçi cumhuriyet fedaileri; gururlu dinibütün zevat; DTP milletvekillerinin ikide bir kulaklarını büken, onlara marabalara reva görülen muameleyi çeken basın erbabı ve benzeri ve benzeri!..
Bu nerelere koyacağınızı bilemediğiniz; demokrasinin berbat bir kazası olarak gördüğünüz Kürt milletvekillerinin kimin adına ve ne hakla orada, şimdilik sandalye tepesinde oturduklarını bir türlü anlayamıyordunuz.
Onlar, her yaz yurtlarından ekmek parası uğruna sürülen, mal gibi kamyonlara yüklenip fındığınızı, zeytininizi toplamaya günlerce yol katedip çadırlarda üst üste polis nezaretinde çalıştırılan Kürt kölelerin temsilcisi. Onların da temsilcisi. Meclis'e girebilmek için aldıkları oyu da o köleler ve onların akrabası köyleri yakılıp yıkılmış, ekmeksiz ve kitapsız bırakılmış, dilleri lâl edilmiş yurttaşlarınızdan aldılar. Dolayısıyla Meclis'teki yerleri de kapıya yakın.
Şimdi anladınız mı?

No comments: