Tuesday, August 28, 2007

birgün'den...

Cemil Ertem Birgün'den http://birgun.net/index.php?sayfa=73&view_author=164&article=10186

Bir Temel Hak: Vatandaşlık Geliri 14/08/07

Hükümetin ertelediği Sosyal Güvenlik Yasası ve yeni anayasa yakında gündeme gelecek. Sosyal güvenliğin bu sefer de toz duman arasında kaybolmaması gerekiyor. Hepimizin bu can alıcı sorunu bütün boyutlarıyla tartışmamız, bu dönemde, çok önemli. Tartışmaya şöyle bir soruyla başlamaya ne dersiniz: "Toplumun belirli bir andaki geliri tek tek bireylerin üretime yaptıkları katkının toplamından fazla bir şey olduğuna göre, bireylerin gelirden alacakları pay üretime yaptıkları kişisel katkıyla belirlenir mi?" Bu can alıcı soruyu Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder, "Bir Temel Hak Olarak Vatandaşlık Geliri" adlı derlemenin önsözünde bize soruyorlar. Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu atölye çalışmalarını Ayşe Buğra ve Çağlar Key-der'in editörlüğünde yayınladı. Buğra ve Keyder bu çalışmada bize "Vatandaşlık Gelirinin" yaşadığımız dönemde bir anayasal temel hak olması gerektiğini hatırlatıyor. Bunun için, hem yeni anayasanın gündeme geleceği hem de sosyal güvenliğinin tekrar tartışmaya başlanacağı şu günlerde, bu çok önemli kitabı öneririm.

Kapitalizm 16. yüzyıldan itibaren insanın yaşamını idame ettirmesini emeğini satmasına bağlamış; yani insan emeğini piyasada alınıp satılan bir meta yaparak "çalışmayana ekmek yok" anlayışını ahlâki bir düstur olarak benimsetmiş-tir. Mülkiyetin kurumsallaşması da bu anlayışın bir sonucu olarak geliştirilmiştir. Ancak 16. yüzyıldan beri de başta hümanist düşünürler olmak üzere insanlık, bu anlayışın karşısına, bizim yukarıda sorduğumuz soruyu sorarak, temel gelir yaklaşımını getirmiştir. Buğra ve Keyder temel gelir kavramını şöyle tanımlıyor: "Temel gelir kavramı, bir toplumda yaşayan bütün insanlara, çalışma hayatındaki bugünkü veya geçmişteki yerlerinden bağımsız olarak, sadece toplumun bir ferdi oldukları için, koşulsuz olarak sağlanan düzenli bir nakit geliri ifade eder."

Bu yaklaşım piyasalaşan emeğe verilen değer yerine insana ve insan haklarına verilen değeri öne çıkarır. Bu özellikle günümüz koşullarında çok önemli bir yaklaşımdır. Sosyal güvencenin bireyin çalışma hayatındaki rolüyle değil toplumun üyesi olma durumuna göre belirlenmesi insanlık için bir devrimin başlangıcıdır. Çünkü "çalışmayana ekmek yok" anlayışı emeği kutsallaştırır ama bundan daha çok mülkiyeti meşrulaştırır.

Çalışmayana ekmek yok anlayışı aynı zamanda artık geride kalmış bir sosyal güvenlik anlayışını da ifade eder. Korporatist ve geri bu anlayış bireyin sosyal güvenliğini ödediği primlere bağlar. Öte yandan, bütün vatandaşların koşulsuz yararlanacağı sağlık, eğitim ve barınma gibi insani gereksinmeleri güvence altına alan vatandaşlık geliri yaklaşımı vatandaş olmayı yeterli görür. Böylece "Anayasal Vatandaşlık" kavramının ekonomik yanını da temsil eder. Vatandaşlığı kan bağına indirgeyen milliyetçi yaklaşımların yerine ikame edilecek Anayasal Vatandaşlık kavramının önemi ve gerekliliği burada bir kez daha ortaya çıkıyor.

Özellikle ikinci savaş sonrası geliştirilen sosyal güvenlik sistemi Keynesçi tam istihdam anlayışına dayanır. Yani bu sistemde çalışacak durumda olan tüm erkeklerin iş bulacakları varsayılır. Bu yaklaşım savaş sonrası gelişmiş ülkelerde geçerli oldu. Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde ise kırın bir sosyal güvence sistemi olarak var olması durumu idare etti. Ekonomik büyüme ile istihdam arasındaki ilişki seksenli yılların ortalarına kadar kuvvetli bir biçimde devam etti. Artık ne kır bir sosyal güvenlik aracı ne de ekonomik büyüme ile istihdam arasında doğrusal bir ilişki var. Büyüme ile istihdam arasındaki ilişki koptuğu gibi geçim ile istihdam arasındaki bağ da kopmuş durumda. Dünya ekonomisi büyüyor ama işsizlik de hızla artıyor. Öte yandan çalışan yoksulların sayısında da, hatırı sayılır, bir artış var. ILO'nun Küresel İstihdam Raporu bu gerçeği önümüze koyuyor. İşte bu koşullarda insanların sosyal güvencesini yalnızca ödediği primlere bağlamak insani bir yaklaşım olmadığı kadar sistem için de akıldışı bir durum. Çünkü esnek üretim denilen sistem de böyle bir sosyal güvenlik sistemini aslında olanaklı kılmıyor. Bunun için yalnız Türkiye'de değil, tüm dünyada var olan korporatist sosyal güvenlik sistemi iflas etmiş durumda.

İşte tam burada insanın, insan hayatının, çalışma yaşamının ve emeğin yeniden tanımlanması ve anayasal vatandaşlık kavramının vatandaşlık geliriyle birlikte gündeme gelmesi gerekiyor. Bu ekonomik aklın gereği olduğu gibi ahlaki bir sorun da. Peki, bunun için kaynak yok diyen mi var? Aşağıdaki not onlar için: Bugünlerde milyarlarca doları spekülatatif işlemlerde batıran Goldman Sachs geçen yıl yalnızca üç üst düzey yöneticisine 160 milyon dolar ikramiye ödedi. Hedge fonların yalnız son altı ayda batırdıkları para ile tüm dünya vatandaşlarının bir yıllık vatandaşlık gelirleri ödenir.

No comments: