Friday, July 13, 2007

bir deneme

Burayı iyice kendi gazetem ya da Türkçe yazdığım makaleler haline getirdim ama okuyan varsa ekleme yapmak isteyen, köküne kadar eleştirmek isteyen, they are welcome:) buyrun edin. Paylastıkca fikirler pratiğe dönüşebilir hale gelir gibi bir varsayımım var. Memnuniyetle eleştirin. Bu yazıyı "sosyal haklar" başlıklı bir eğitimde 4 kişi kafa patlatıp 15 saatte falan yazdık. Yani sadece benim değil yazı ama bayağı emeğim var diğer arkadaşlarla beraber. Bir çeşit deneme sayılır. Çok da uzun değil. İçinde "sınıf" kelimesinin dahi bir kere falan geçmesi mesela eleştirilecek bir yanı. Bir başka yanı başlığının yoksulluk olması sosyal tabakalaşma (social stratification)da denilebilirdi vs. Yazıldığı yer önemli biraz da aslında. Her üniversitede her bölümden insana hitaben yazıldı bu yazı. Biraz buna dikkat ettik ama hala anlaşılması zor yerler var. Buyrun okuyun isterseniz:


YOKSULLUK

Yoksulluk kavramı üzerine çoğu zaman “yoksul”lar üzerinden düşünürüz. Toplumda yaygın olarak görülen yoksulu tanımlama şekilleri ise genellikle yoksuldan korkma; suçun şiddetin kaynağını yoksulluk olarak görme ve yoksulu hastalık bulaştıracak biri gibi kabul etme gibi bakış açılarıdır. Bu bakış açısı yoksulluğu yüzünden ‘öteki’ ilan edilen kişilerin sosyal ortamdan tamamen dışlanmasına kadar gidebilir. Bir başka bakış açısı ise, yoksulların çalışmadıkları/tembel oldukları için yoksul olduklarıdır. Bu durumda yoksulluk birebir çalışmayla özdeşleşmektedir. Halbuki çalışan yoksulların da bulunması bu olguyu zaten yanlışlar (Buğra 2005). Ayrıca bu anlayış yoksulun arka planını ve içinde doğduğu şartları yok saymaktır. Bir diğeri ise yoksullar üzerinden kar elde etmeyi hesap etmektir. Bu yaklaşımların hepsinde ‘insan’ın araçsallaştırılması söz konusudur. Bu noktada yapılması gereken şey, yoksulları sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya bırakan yargılar üretmeden evvel, yoksulluk üzerine düşünmektir.
Neden yoksulluk var?

1980ler sonrası değişen dünya düzeni ve üretim modelleri ile birlikte, yüksek gelirliler ile düşük gelirliler arasındaki gelir dağılımı farkı daha da arttı. Yeni dünya düzeni ve yeni üretim ilişkilerinden kastımız, 1970 lerin başında gelişen şirketlerin uzmanlaşmalarına ve ürünlerin kitlesel üretiminden çeşitliliğe dayalı üretime geçildiği ve uluslar arası rekabetin yaygınlaştığı süreç. Şirketler artık kişilerin ihtiyaçlarından çok, tüketici gruplarına hitaben tüketicilerin/müşterilerin zevklerine göre üretmeyi tercih etmektedir. Bu çeşit üretime de esnek üretim modeli/sistemi denmektedir. Eşitsizliğin artmasındaki nedenler olarak, küreselleşme, üretim modeli ile birlikte sosyal-ekonomik yapılardaki değişimler, özelleştirmenin arttırılması ve piyasaya olan aşırı güven, kuraklık ve çevre sorunları, savaşlar ve nüfus artışına kadar pek çok nedenden bahsedebiliriz. Bu eşitsizlik Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) 2006 verilerine şu şekilde yansımaktadır:

 * Dünyada 2,5 milyar insan günlük 2 dolar gelir düzeyinin altında yaşıyor; yani yoksul.

* Bu kesim, dünya nüfusunun yüzde 40'ını oluşturuyor ama, dünyanın toplam gelirinin yüzde 5'ini alabiliyor.

* En zengin yüzde 10'sa, toplam gelirin yüzde 54'üne sahip.

* 850 milyon kişi açlık ve kötü beslenmeyle karşı karşıya.

* 1,1 milyar kişi, temiz içme suyuna erişemiyor.

* Saatte 1.200 çocuk, önlenebilir hastalıklar nedeniyle ölüyor.
Türkiye’de ise nüfusun en zengin %20’si toplam hane gelirinin %44, 4’üne sahip, en yoksul %20’si toplam hane gelirinin % 6,1 ‘ine sahip.
Ancak tam da yukarıda değindiğimiz üzere bu ölçütlerin kişilerin ne kadar tüketim yaptıkları üzerinden belirleniyor olması sorunu “yoksulluk” kavramının tanımı üzerinden tekrar düşünmemizi gerekli kılıyor.


Yoksulluk nedir?

Birleşmiş Milletler Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Haklar Komitesi yoksulluğu şu şekilde tanımlıyor: “Yoksulluk, yeterli bir yaşam standardının yanı sıra diğer medeni, kültürel ekonomik, siyasi ve sosyal haklar için gerekli olan kaynaklardan, yetilerden, seçilerden, güvenlikten ve güçten sürekli ya da kronik olarak yoksun kalmakla karakterize olan durum olarak tanımlanabilir." Bu tanım Amartya Sen’in “yapabilirlikten yoksunluk” olarak adlandırdığı olguyla da örtüşüyor. Sen’e göre yoksulluğun yok edilebilmesi için insani gelişmişliği sağlamalı ve kendilerini gerçekleştirmek için kişilere uygun şartlar yaratılmalıdır. Bir başka deyişle bir mekanizma tarafından şartların eşitliği sağlanmadığı sürece haklarını kullanma ve talep etme durumu da sağlanamamış oluyor. İnsani gelişmişliğin eşit ve hak temelli sağlanabilmesinin yolu da bu mekanizmanın rolünü devletin üstlenmesiyle gerçekleşir. Devlet hem kişilere engel olmamalı, engelleri kaldırmalı bir taraftan da uygun şartları sağlamalıdır.
Yeni yatırım alanlarının ortaya çıkması ve emeğin de küreselleşmesi istihdam kaybına yol açarken “yeni yoksulluk” un çözümü sadece istihdam sağlanmasıyla da olanaklı olmamaya başladı (Buğra 2003). Türkiye özelinde ele aldığımızda bölgesel ve cinsiyete yönelik eşitsizlikler, gelir dağılımındaki ciddi farklılıklar, eğitim, sağlık ve barınma hakları bir seviyeye kadar devlet tarafından sağlanıyor olsa bile yurttaşların eşit olarak bu haklara ulaşım imkanı bulamaması yoksulluğun nedenleri arasında sayılabilir. Bu anlamda çözümü sosyal politikalarda arama ve bu yolla şartları dengelemeye çalışma devletin misyonu haline gelmelidir.
Yoksulluk tartışmaları, temel ihtiyaçların belirlenmesi ve minimum standartların sağlanması üzerine gelişti. Dolayısıyla temel ihtiyaçların başkaları tarafından yoksullar adına karar verildiği bir süreç işledi. Kişilerin yoksunluklarını kendilerinin belirleyeceği bir sistem olması gerektiği ortaya çıktı. Bu sistem ihtiyaçların lokal ve çok boyutlu olduğu varsayımına dayanıyor. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler de gelişmişliği endekslerken sadece ekonomik temelleri baz almıyor, insani yönünü de göz önüne alıyor. İnsani Gelişmişlik Endeksi yukarıda bahsettiğimiz yapabilirliği göz önüne alarak kriterlerine yaşam süresi, okuma-yazma oranı ve erişimi, sağlık hizmetlerine ulaşabilirliği, cinsiyet eşitliği vb. dahil ediyor. Örneğin UNDP’nin sunduğu 2006 yılı verilerine göre, Türkiye GSYİH (Gayrisafi Yurt İçi Hasıla) baz alındığında 177 OECD ülke arasında 70. sırada iken İnsani Gelişmişlik Endeksi baz alındığında 92. sıradadır. Tam tersine Küba GSYİH’da 93.sırada iken İnsani Gelişmişlik Endeksi’nde 50. sıradadır. Bu da bize göstermektedir ki insani gelişmişlik kaynakların kıtlığı ile değil nasıl kullanıldığı ile ilgilidir.
Neden yoksullukla mücadele?
İnsanlığın en yoksul yüzde kırk altısı küresel gelirin yüzde 1,2’sine sahip (Pogge 2002, s.334). Türkiye’de ise durum nüfusun en zengin %20’si toplam hane gelirinin %44, 4’üne sahip, en yoksul %20’si toplam hane gelirinin % 6,1 ‘ine sahip. Bu rakamlar silsilesi bize eşitsizliğin ne kadar derin olduğuna dair bir fikir vermekte. Nüfusun en yoksul kesimleri toplam gelirin çok az bir kısmına sahipler. Buna karşılık nüfusun çok küçük bir kesimi, gelirin büyük bir kısmına sahip. Bu eşitsizlik ve adaletsizlik ile ilgili sorun ortaya atıldığında, verilen cevap genelde “Başka Alternatif Yok.” olmakta. Çözüm alternatifleri değişik yollarla sunulabilir. Yapmamız gereken, öncelik belirlemek ve adalet adına bir tutum geliştirmek. Örneğin, toplam küresel gelirin en yüksek %1’lik değeri, Dünya Bankası’nın günlük 2 dolar olarak belirlediği yoksulluk sınırının altında yaşayan 2 milyar 800 milyon insanı bu sınırdan kurtaracak gelir miktarına denk gelmektedir. Söz konusu miktar, ABD’nin yıllık savunma bütçesine veya yıllık ham petrolün piyasa değerinin yarısına denk gelmektedir (Pogge 2002, s.334). Devletlerin adalet adına tutum geliştirmeleri yönünde baskı yapmak gerekmektedir.
Neler Yapılıyor?
Avrupa Yoksullukla Mücadele Ağı (EAPN) ; 1990’dan beri 22 sivil toplum kuruluşunun bir araya gelmesiyle oluşan bir işbirliğidir. Yoksullukla mücadeleyi Avrupa Komisyonu’nun ve kamuoyunun gündemine taşımayı, sosyal içermeyi yasalara dayalı haklar yoluyla başarmayı hedefliyor.
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu, yoksulluk alanında çalışan akademisyenlerden oluşan bir merkez. Yoksulluk, nedenleri ve çözüm önerileri üzerine araştırma yapıp veri topluyor. Bu yolla yoksullukla mücadelenin olabilirliği ve nasıl olabileceği üzerine politikalar üretiyor.
Kanada’da bireysel bir savunuculuk faaliyeti olarak Kate Turner tarafından başlatılan e-posta vergisi talebi de yoksullukla mücadele için üretilmiş bir fikir. Gittikçe yaygınlaşan e-posta yolunu kullanan dünya üzerindeki herkesten devlet tarafından kesilecek çok cüzi bir miktar verginin devletler üstü bir mekanizmada toplanarak dünyadaki yoksullara dağıtılması fikrini ortaya atmaktadır. E-posta yoluyla bunun savunuculuğunu yapmaktadır.
Bir başka örnek de, Küresel Kaynaklar Kar Payı (KKKP) diye adlandırılmış bir küresel adalet modelidir. Küresel yoksulların gezegen üzerindeki doğal kaynaklar üzerinde hak sahibi olduğu varsayımına dayanır ve devletlerin ve hükümetlerin doğal kaynakları kullandığında ya da sattığında onlardan küresel yoksullara kar payı bırakması gerektiğini savunur. Mevcut sistemi dışlamayan bu model, aradaki uçurumu gidermek için doğal kaynakların hepimizin olduğu üzerine temellendirilmiştir (Pogge 2002, s.321).
Türkiye’de Başbakanlığa bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu kapsamında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ile birlikte yoksullukla mücadeleye girişilmiş ancak herhangi bir kampanya ya da proje yapıldığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. Aynı zamanda 2007 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye Ekibi tarafından Milenyum Proje Hedefleri kapsamında yoksulluğun azaltılması hedefi güdülerek bölgesel farklılıkların giderilmesi üzerine faaliyete geçmiştir ancak somut bir adım bulunamamıştır.
Var olan dünyanın ve eşitsiz sistemin devamlılığının kaçınılmaz olduğuna inanmıyoruz ve alternatifler üzerine yapılan çalışmaların, araştırmaların ve verilerin daha ayrıntılı incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Yoksulluğun yapabilirlikten yoksunluk olarak tanımlanıp insanca yaşamaya dair ahlaki ve politik bir pozisyon alınması gerektiğine ve bu pozisyona göre hareket etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Sadece kişilerin haklara sahip olması ve daha çok seçeneğinin olması değil,o hakları kullanabilmesi için gerekli yolların hak temelli ve eşit olarak devlet tarafından açılması gerektiği kanaatindeyiz. Yoksulluğun çok büyük bir dert olduğunu ve yoksullukla mücadelenin mümkün olduğunu, başka bir deyişle, başka bir dünyanın mümkün olabildiğini düşünüyoruz.

KAYNAKÇA


Balkan Neşecan, Sungur Savran. (2003) “Neoliberalizmin Tahribatı” , Metis Yayınları
Buğra, Ayşe , Çağlar Keyder (2006) “Sosyal Politika Yazıları”, İletişim Yayınları
Buğra Ayşe, Çağlar Keyder (2005) “Poverty and Social Policy in Contemporary in Turkey”, Boğaziçi Üniversitesi Social Policy Forum, January
Buğra, Ayşe , Çağlar Keyder (2003) “Yeni Yoksulluk ve Türkiye’nin Değişen Refah Rejimi”
Işık, Oğuz, Melih Pınarcıoğlu (2001) “Nöbetleşe Yoksulluk”, İletişim Yayınları
Pogge, Thomas (2002) “Küresel Yoksulluk ve İnsan Hakları”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, çeviren Güneş Kömürcüler.
Sen, Amartya. (1999) “Development as Freedom”, New York: Alfred A. Knopf.
www.eapn.org
www.die.gov.tr
www.spf.boun.edu.tr
www.stk.bilgi.edu.tr
www.undp.org.tr
www.undp-povertycentre.org

No comments: