İki farklı taraftan gelen iki farklı ses ama aynı şeyi söylüyor:
SÖZ KONUSU ÖZGÜRLÜKSE HİÇBİR ŞEY TEFERRUAT DEĞİLDİR BİZ HENÜZ ÖZGÜR OLMADIK...
Özgürlük ve teferruat
Yıldırım Türker
18/02/2008 (7421 kişi okudu)
Vatan söz konusuysa, ülkenin bölünmez bütünlüğü söz konusuysa diye söze başlandığında; velhasıl burada itişe kakışa hayatta kalmaya çalışırken tepemizde sallandırılan kimi paslı kılıçlar her çekilende bizim kaygılarımızın teferruat olduğu söylenegelir.
Özgürlük adına, insan hakları ve eşitlik adına her söz aldığımızda teferruat muamelesi görmeye alışkınız vesselam.
Zehirli Çiçek, '301 halkın sorunu değil' derken bu maddeyle başına iş açılan, katil beslemelere hedef gösterilenlerin bir avuç kendini bilmez olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
301, ona kalırsa bir teferruattı.
Yaralıları toplam nüfusa vurulduğunda kayda değer bir yüzde çıkmıyordu.
Başörtüsü tartışmalarında da gelinen nokta, üniversitelerde mağdur olan genç kız sayısının ne kadar düşük olduğunu çeşitli araştırmalarla gösterip, böylesi bir teferruatın gündemimizi rehin almasına itiraz etmek. AKP'nin Şark usulü fırsatçılığına itirazlarını dile getirenler oldu. Ne laikçilere ne de İslamcılara yaranabilen bu grup hak ve özgürlüklerin öncelikler ve önem sırası güdülemeyecek bir alan olduğunun altını özenle çiziyordu. Öte yandan her iki taraftan da gönüllü sayım memurları işbaşındaydı.
Bu konuda, bana kalırsa son sözü söyleyenler, imzaya açılmış bir metinle karanlık görünen geleceğimize güçlü bir ışık olan bir grup başörtülü kadın oldu. Onların metnini, ola ki ulaşamadıysanız, birlikte okuyalım istiyorum. Derin bir soluklanıp yeniden başlayabilmek için:
"SÖZ KONUSU ÖZGÜRLÜKSE HİÇBİR ŞEY TEFERRUAT DEĞİLDİR BİZ HENÜZ ÖZGÜR OLMADIK...
Üniversite kapısı sert bir şekilde yüzümüze kapatıldığı günden bu yana yaşadığımız acılar bize bir şey öğretti: Gerçek sorunumuz insanların hayatlarına, görünüşlerine, sözlerine, düşüncelerine müdahale edebilme hakkını kendinde gören yasakçı zihniyettir.
Başını örttüğü için ayrımcılığa uğrayan kadınlar olarak tüm samimiyetimizle açıklıyoruz ki; üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız. Ta ki:
Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gereken hukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan,
Acımasızca işlenen cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan,
301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan, Azınlık vakıflarının üzerinde pişkince oturanların rahatı bozulmadan, Alevilerin ibadetini kültürel aktivite, ibadet evlerini de kültür merkezi olarak görmekte ısrar etmekten vazgeçilmeden, Üniversitelerden sudan sebeplerle atılan arkadaşlarımız geri dönmeden, Yasakçı zihniyet bize ne zaman, nerelerde ve nasıl örtüneceğimizi dayatmaktan vazgeçmeden, Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünün önündeki en büyük engel YÖK kaldırılmadan...
Kısacası;
12 Eylül darbe anayasasını esamesi okunmayacak şekilde ortadan kaldırıp yeni, sivil bir anayasaya yapılmadan mutlu olamayacağız.
Birimizin diğerimiz için tehlike olduğu korkusunu yayıp bizi birbirimize düşürerek bu adaletsiz düzenini devam ettiren yasakçı zihniyet tamamen ortadan kalkmadan hiçbir özgürlük tam özgürlük değildir.
Özgürlüklerin kısıtlanmasının ne demek olduğunu bilen insanlar olarak, bundan sonra da her türlü ayrımcılığın, hak ihlalinin, baskının, dayatmanın karşısında olacağız.
Unutulmamalı ki; 'Gökler ve yer adaletle ayakta durur.' (Hz. Muhammed)"
En korkunç teferruat
Başta Kaos GL olmak üzere eşcinsel örgütler, anayasa değişikliği gündeme geldiğinden beri çırpınıyor. Eşcinsel hakları için mücadele veren bu örgütler çoğunluk 'müstehcen' yaftasıyla baskı altında tutulup hak ve özgürlük mücadelesi alanından kovuluyor.
Özgürlük mücahidi AKP'den değerli Burhan Kuzu'nun yakın zaman önce yaptığı bir açıklama, temsilcisi olduğu görüşün 'kırmızı çizgi'sini ilan ediyordu.
Türkiye'nin bütün eşcinsel dernekleri, kurmuş oldukları Anayasa LGBTT Komisyonu imzası altında bir basın bildirisi yayımladı. Bildirinin bir bölümünü aktarıyorum:
"Bugün TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'nun Milliyet gazetesinde yayımlanan 'Eşcinseller de eşitlik istiyor, verecek miyiz? Tabii ki vermeyeceğiz!' açıklaması hükümetin eşcinsellerin taleplerini görmezden gelen ayrımcı politikasını da doğruluyor.
Hükümet, AB reformları ve son dönem 'Sivil Anayasa' tartışmaları sürecinde, eşcinsellere karşı, en azından nefret söylemi üretip yaymıyor görünüyordu. Bugün ise hükümet sözcülerinin yaptıkları açıklamalar, şimdiye kadar sürdürülen sessizliğin eşcinselleri inkârdan kaynaklandığını göstermiş oluyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, yine içinde bulunduğumuz dönemde yapmış olduğu, 'Batı'dan ahlaksızlık aldık' açıklaması da eşcinseller olarak kaygılarımızı iyice arttırıyor.
Eşcinsellik suç olmadığı halde yıllarca 'suçlu' muamelesi gördük.
Sırf cinsel yönelimimizden dolayı kadın ve erkek eşcinseller olarak temel insan haklarından mahrum bırakıldık ve her türlü ayrımcılığa maruz kaldık.
Sırf eşcinsel olduğumuz için ifade ve örgütlenme hürriyetlerimiz 'genel ahlak' ablukası ile kuşatıldı.
Baskılandık, engellendik, dergilerimize, derneklerimize dava açıldı, engellemeler ve davalarımız halen sürüyor.
Sırf cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerimizden dolayı işe alınmıyor, çalıştığımız işlerden atılıyor, mesleklerimizden men ediliyoruz.
Sırf eşcinsel olduğumuz için eğitim hakkımız engelleniyor. Sırf eşcinsel olduğumuz için yaşam hakkımız gasp ediliyor, şiddete maruz
kalıyoruz, öldürülüyoruz. Eşcinsel öldürdükleri için mahkemeler katillerimize ceza indirimi sunuyorlar.
Çok merak ediyoruz: 'Eşcinsel' dendiğinde Sayın Kuzu'nun kafasında acaba ne canlanıyor ve hükümetin, cinsel yönelim ayrımcılığını savunmasından ve sürdürmesinden ne gibi bir politik çıkar bekliyor?
Eşcinsellerin anayasal eşitlik ve özgürlük talepleri, önyargılara kurban edilecek fanteziler değildir. Eşcinsel kadınlar ve erkekler olarak yaşam hakkı, çalışma hakkı, eğitim, ifade ve örgütlenme haklarımızın ihlal edilmemesini ve yasal güvence altına alınmasını istiyoruz. Sırf cinsel yönelimimizden dolayı en temel insan haklarından mahrum bırakılmayı kabul etmeyecek ve eşitlik için 22. yüzyılı beklemeyeceğiz.
Anayasa LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transeküel) Komisyonu olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasının tüm vatandaşlarının insan haklarını koruyan ve tüm ayrımcılıkları önleyen maddeleri içerecek şekilde düzenlenmesini önemsediğimizi ve talep ettiğimizi bir kez daha hatırlatırız.
Sivil Anayasa'da, "eşitlik"i düzenleyen maddeye, "cinsiyet"in ardından
"cinsel yönelim" ve "cinsiyet kimliği" ibareleri eklenmelidir."
Kaos GL de bir başka bildirisinde taleplere açıklık getiriyor:
"Gey-Lezbiyenler olarak yıllardır eşcinselliğin sadece cinsellikten, cinselliğin de sadece pornografiden ibaret olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye'de eşcinsellik, yasalarda "suç" ya da "hastalık" olarak görülmediği halde devletin resmi kurumları kendi alanlarından hareketle eşcinselliği baskılayabiliyor. Anayasa'nın
10. maddesine "cinsel yönelim" ibaresinin eklenmesini, sadece lokantada rahatça kebap yemek için değil ekonomik, sosyal, kültürel olarak hayatın her alanında sırf cinsel yönelimimizden dolayı maruz bırakıldığımız ayrımcılığa karşı hakkımız olan eşitlik ve adalet için istiyoruz. Eşcinseller olarak hakkımız olan eşitlik ve adalet taleplerimiz popüler kültür araçlarıyla magazinleştirilirken yasal düzenlemelerdeki muğlaklaştırmalarla da yeniden görünmezliğe mahkûm ediliyor."
Toplumun bir kesiminin eşitlik talebi karşısında "Tabii ki vermeyeceğiz" diye böbürlenebilen siyasetçilere, bu konuyu hayatımızın inkârı elzem bir teferruatı olarak görenlere duyurulur.
No comments:
Post a Comment