Friday, April 27, 2007

27 Nisan 2007-Tarihi tanıklık (Milliyet gazetesi)
Genelkurmay'dan cumhurbaşkanlığı seçimi değerlendirmesi
Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi internet sitesinde yapılan açıklamada; Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin yaşananlar değerlendirilerek şöyle denildi:
"Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.
Bu bağlamda; Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde kuran okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.
22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.
Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni'' için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.
Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.
Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.
Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir.
Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak'' ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir.
Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.
Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!'' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir."

Açıklama, yabancı ajanslar tarafından da acil kodu ile duyuruldu.

Monday, April 23, 2007

one last goodbye

ANATHEMA-ONE LAST GOODBYE
How I needed you
How I grieve now you're gone
In my dreams I see you
I awake so alone

I know you didn't want to leave
Your heart yearned to stay
But the strength I always loved in you
Finally gave way

Somehow I knew you would leave me this way
Somehow I knew you could never stay
And in the early morning light
After a silent peaceful night
You took my heart away
And I grieve

In my dreams I can see you
I can tell you how I feel
In my dreams I can hold you
And it feels so real

I still feel the pain
I still feel your love
I still feel the pain
I still feel your love

And somehow I knew you could never, never stay
And somehow I knew you would leave me
And in the early morning light
After a silent peaceful night
You took my heart away
I wished, I wished you could have stayed

Her dinlediğimde çok etkileniyorum. Ölen annesine yazmış galiba yazan ya da eşine. ama gerçekten melodisi de çok etkileyici sözleri de.

Wednesday, April 18, 2007

sanatsal etkinlik...

Ben bugün atölyeye gittim, heykel atölyesi, yaklaşık 8 haftadır yapmakta olduğum duvardan çıkamayan kadın eserim bitmişti, kurumuş halini gördüm, hatta bugün de fırına girecek sanırım. Çok çaba sarf ettim, fena da olmadı galiba. Çamurla oynarken, ellerimle birşeyler yapmanın inanılmaz cazibesiyle doluyorum, 3-4 saat kendimden geçip , hiç alışık olmadığım üzere çok az konuşup yalnızlığımın tadını çıkarıyorum elim yüzüm batmış bir şekilde. Sartre'ın 'Duvar'ını okumaya başlamış, içim sıkıntıdan büzülmüş bir şekildeyken karar verdim onu yapmaya. Açıkçası bu kadar eğlenebileceğimi, bu kadar deşarj olabileceğimi tahmin etmemiştim. Okulda aldığım en rahatlatıcı ders herhalde. Zaten hep severdim ellerimle kesip yapıştırıp şekil verme işlerini. Bunu bildiğim için almıştım bu dersi de ama artık boyutu değişti. Yaptığım ilk şey bu heykel. kocaman bir duvar ve içinden çıkan bir yüz, daha doğrusu çıkamayan. ( Böyle anlatınca gerçekten gülesim geliyor, ama görünce garip hissediyor insan.) Bugün atölyeye girdiğimde arkadaşlarım vardı bana benim heykelimi gösterip sabahtan beri her giren bunu kimin yaptığını soruyor dediler. Ben ben yaptım deyince ilk önce inanmadılar. İnsanlar birşeyleri güzel yaptığınızı söyleyip sizi takdir ettiklerinde çok mutlu olursunuz ama sizin olduğu bilinmeden takdir edildiğinizde daha mutlu olursunuz ya .İşte ben çook mutlu oldum. Çok emek harcayıp çok da hislenerek yaptığım doğru. Bu self-realization denen meret sanırım zaten böyle anlarda çıkıyor ani olarak. Kendini fark etme, kendini kaybetme ve bulma...

Küçükken org öğrenip piyano çalardım kuzenimin yanında-artık hiç hatırlamıyorum, yeteneğimi de kaybettim sanırım- beni konservatuara sokmak isteyen hocam ellerimin çok yaratıcı olduğunu ve daha da geliştirebileceğimi söylemişti. Ben Anadolu lisesi sınavlarına çalışmayı tercih etmiştim. Acaba yanlış tercih mi diye düşünmüyor değilim ama hayatımdan memnunum bir yandan da. Neyse, yıllar sonra sanatsal bir etkinliğe daha girmiş olmak bana bunları hatırlattı, paylaşayım dedim, çok birşeye benzediğini düşünmüyorum. Şaheser olduğunu da düşünmüyorum yaptığım şeyin ama ben yaptım yaparken çok keyif aldım, bir sürü arkadaşımdan da geri bildirimler çok güzeldi. Daha ne isterim ki? Herkese tavsiye ediyorum düşünmeyi bir kenara bırakıp bunlara yönelin gibi bir temennim yok . Sorunlar hala orda kocaman duruyor, onlarla da uğraşalım da arada bir yalnız, ya da belki de beraber-dans etmek de çok deşarj edici biliyorum toplu oohh-bir uğraş lazım, kafa değil, kol çalıştıracak ya da ikisini birden çalıştıracak ama içini rahatlatacak.

21.40 18.04.07

Tuesday, April 17, 2007

radiohead-1984

Didaktik amaçlarla yazılmış bir yazı .
Karma police diye bir şarkı var ya radioheadin.
O şarkıyı 1984 Orwellin bilirsiniz , oradaki düşünce polisleri için yazmışlar. Ekşi sözlük ( ona da göz diktiler kapanıyormuş.) bilgisi edindiğim.
Bu arada sınav sorularımıza bile yansıyan cumhurbaşkanı seçimleri umarım hepimizin içinde 'dinamik/t' ya da 'zinde' olarak patlamaz. Haydin hayırlısı!

00.53

Saturday, April 14, 2007

bir de bir de limann

Geçenlerde liman dan bir adet şiir kitabı aldım da paylaşmak istiyorum. Yazarı: ese ese. Bilmiyoruz kim olduğunu yani. Kitabın ismi de: İçinden Hiç Kimsenin Geçmediği Ben.

Biraz karamsar bir arkadaş olsa da kendii beni etkilemekte başarılı:)

mESELA:
"Bekliyorum
öyle bir havada gel ki
Vazgeçmek mümkün olmasın" demiştin

Geldim öyleyse
Vazgeçme
Dönmek mümkün olmasın.

Ya da:

Rüzgara yazı yazdım
Harf harf döküldü
Yağmur
Ve sen hala kupkurusun.

gibi...

Ya aslında bir yandan çok klişe sözcükleri bir araya getirmiş ama ben yine de sevdim birararaya getiriş tarzını.

postmodernizm-modernizm??

Ya şimdi siz postmodernci misiniz, modernci mi? Şey bilmemmm..

Bu ara çok karşılaşıyoruz bu tartışmayla. İkisinden de faydalı olan kısımları alalım deyince kolaycılıkla suçlanıyoruz. Bir taraf olunca içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Ayşen hoca geçen gün derste önce Marx okuyup üstüne Foucault okursanız miyopken gözlük takmış gibi olursunuz herşey daha netleşir ama sadece Foucault okursanız astigmat olursunuz dedi. Aslında katılıyorum. Yani Foucault nun hiçbir zaman Marxı dışladığını düşünmedim üzerine birşey eklediğini hatta olan durumu daha iyi analiz ettiğini düşündüm. Günlük hayata yaydığını mücadele alanını. Şimdi kafamdan otoriteye dil çıkarıyorum bir direniş midir, Foucaultdan o çıkar mı bence çıkmaz. Ya da ben Irakta ne hissettiklerini bilemem bombalar üzerine gelirken insanların? gibi bir bakış açısı da çıkamaz. Gerçeklik toptan kayarsa nasıl bir mücadele olur ki bu zaten??

Neyse kısaca, toplu bir politik proje şartsa modernist olmak gerek, daha başka deyişle Marxist olmak gerek. Ama kendi hayatından başlatmak mücadeleyi çok da elzem. Günlük hayat pratiklerine yayıp Foucauldian olmak gerek.

Gene aynı kolaycılığa teslim olmuş gibi gözükebilirim ama mesela mevzunun sınıf çatışmasından çıkıp tamamen ırkçılığa döndüğü, ataerkiye döndüğü sorunlar var. Bunu Marxism anlamakta güçlük çeker. Ama en büyük sorunlardan birinin sınıflar arası eşitsizlik olduğu mücadele alanını da kaybetmemek lazım. Marxism her zaman bir hatırlatıcı, bir vurgu yapıcı etkiye sahip.

Ya anlamak zor neyi nasıl tasavvur edeceğimi ama kendi hayatımdaki en büyük deneyimleri üst-orta sınıf bir kadın olmaktan edindiğimi düşünüyorum. İkisi birbirini öncelemiyor, duruma göre o ana göre değişiyor hangisinin hayatımı daha çok etkilediği. Tamam kimlik siyasetini aşmak lazım, ama bir yandan özgürleşme açısından önemli yerlerde duruyor sosyal hareketler. Bir yandan da mevzunun aslını kaçırıyorsunuz diyor marxistler ki, belki de mevzunun aslı yok ya da belki de haklılar. Bütün etkiler girift. Sınıf eşitsizliği, ataerki ve birçok otorite üzerimizde ve dünya üzerinde ve politikalar üzerinde başka başka veriler olarak aynı anda etkiyor. Mücadele yok belki de mücadeleler var. Devrimler aynı anda olursa devrim belki de. Kadın sorunu mu hee o köşede dursun biz bir ilk önce sosyalist devrimimizi yapalım anlayışı sakıncalı geliyor bana. Öğrenme ve özgürleşme süreçleri çok paralel. Birilerini öncelemek gerekir mi?
Sadece kadın hareketi önemli deyip sosyalizmi bir kenara mı atmalı? Yok öyle birşey demiyorum.

Amaaan ben ne dediğimi bilmiyorum galiba. Neyse devam edeceğim. Özgürlük ödevimi yapmam lazım önce:)

20.14

Tuesday, April 3, 2007

şeylerin sembolikliği:)

Böyle foucault baudrilliard arası bir başlık oldu farkındayım. Kendilerini de sever sayarım. Özenirim de belki de biraz kuşkulu da olsa. sadece bir resim göstereceğim. Lyonda laiklik ve modernite simgesi kuleyi yapmışlar katedralin yanına. azıcık katedralden kısa diye ucuna beyaz bir metal tabaka eklemişler katedral kadar boyu olsun en az diye:) Gülüp eğlenmiştim, sembolik güç gösterisi yapma ne kadar yaygın ve sosyolojik bir vakaymış meğersem.Fotoyu yükleyemedim, tek yapmanız gereken ingilizce wikipediaya lyon yazmak ordaki ilk resim zaten...

Neyse, böyle işte.
ben yatar uyurrrrr...
00.19 04.04.2007