Sunday, August 17, 2008

"Zihinsel yeteneksizliklerini ideolojik cemaatçilik sayesinde görmezden gelen, ama tam da bu sayede daha da görünür olan bir ortak düzeysizlik hali..." Bir zamandır bunu böylece düşünüyordum. İdeolojik cemaatçilik ve bunun gözleri bağlaması durumunu. Bunu bu haliyle bugün Etyen Mahçupyan Taraf'ta yazmış. Yüksek ihtimalle kafadan kendisne kızgın insanlar da vardır ama ad hominem attack yapmadan önce, yani kişinin kişiliğine yaptıklarına ettiklerine saldırarak fikrine bakmama durumunu bir kenara bırakıp düşünürsek, gittikçe sadece birbirini anlayıp birbirinden aldığı gazla geri kalan herkesi ve her duruşu 'yeterince' 'sol' olmamakla suçlama, en radikal en marjinal olmayanı iktidarın kucağında 'peydahlanmış' en az onun kadar kötü çocuk ilan etme (aç parantez: iktidar dediğimiz şey havada dolaşan bir toz bulutu, ne bileyim Tanrıvari bir varoluş biçimi midir nedir anlamakta zorluk çekiyor şu küçük beynim, zira her söylediğimiz, her yaptığımız kafadan iktidara çanak tutmak olabiliyor ve iktidarın sınırları da birileri tarafından belirlenmiş olsa gerek ki sürekli hizmet ettiğimi ya da etmediğimi söyleyen birileri var 'yeterince' solcu yeterince marjinal vs vs vs. kapa parantez)cemaatleşmenin her çeşidini biraz tehlikeli buluyorum, en azından o cemaatin sorgulanamaz hale gelmesi durumunu. yeterince fikir egzersizi yapmamızı engelleyen mutaassıp cemaat mefhumunu.(Gayet de Millin özgürlük üzerinesindeki gibi bir yerden sorgulanamazlık hali tehlikelidir.) Bu içselleştirilmiş otorite falan deniliyor ya, al sana içselleştirilmiş otorite. Etrafındakiler seni 'yeterince' birşey bulmuyorsa ki bu aslında lisede kabul görmeye çalışan ergen psikolojisiyle aynı psikoloji, sen de onların istediği yeterince olmaya çalışıyorsun bazı bazı. Aklı yok mu sayıyorum yok gerçekten saymıyorum. Bazen biz doğruyu çözdük artık araçsal akılla oraya varmak lazım diyenlere gıcık oluyorum sadece. Küm nasıl bulmuş en iyiyi en doğruyu, Platonik değil midir bu tek doğrucu söylem? Ben bilirim sen de uy tavrı.

Hee, şimdi bir de şu denilebilir şu an karşına hayali birini aldın eleştiriyorsun, senin dediğin tavırda birileri mi var ki, belden aşağı saldırıyorsun denilebilir. Üzgünüm ama hiç hayali birileri değil bu yazdıklarımı uygulayan kişiler, gayet etrafımda bulunan kişilerden ilhamlanarak yazıyorum. Bir eyleme zar zor kendi içsel otoritelerimin kırılmasını, aile ilişkilerimin ağır zedelenmesini ve bilumum riski göze alarak gelmişken, "Sen yeterince bağırmıyorsun, boşuna mı geldin buraya?" diyen 'arkadaşlarım' oldu benim. Bu daha iyi bağıranın popüler olduğu, daha çarpıcı daha marjinal olanın dikkat çekip prim yaptığı cemaatteyim işte bazen ben ve şaşalıyorum. Gerçekten adalet için mi, eşitlik için mi, demokrasi için mi, yoksa kendi egonu tatmin edip, aslında popüler olmak için mi, birşeyin bekçiliğini yaparken diğer herşeyi yok saymak, tabiri caizse at gözlüğü takmak bana nedense ideallerden çok kendini kaptırmakla ve oradan hiyerarşi kurmakla ilgili gibi geliyor. Çok mu ağır oldu? Bilmem. Bunlar biraz gözlem biraz hissiyat.

Belki de en kısa ve öz şöyle anlatabilirim demek istediğimi, yaptığımız, ettiğimiz şeylerin neyin ve kimleirn güçlenmesine hizmet ediyor? Gerçekten , pratikte kimin işine yarıyor? Tabii ki bunların kesin net cevapları yok. Derecelendirme farklılıkları var. Evet hem kendimi gerçekleştiriyorum, hem de adalet için mücadele ediyorum diyebilirsiniz. Haklısınızdır belki de, ama daha grup içinde öyle ya da böyle adı lider olmasa da liderlikle ilerleyen bir mekanizma işletiliyorsa, adalet, eşitlik, evrensellik yerine bizden olmayan gitsinci bir tavırla karşılaşmışsanız, o zaman hem kendimi gerçekleştiriyorum hem de adalet mücadelesi yapıyorum biraz sönük kalır bana göre. Köşe tutup buralar benim demek mi, hangi köşeyi nasıl tutalım hep beraber demek mi? En ufak tartışmada dışlayıp aşağılamak mı, katmak, uğraşmak, anlamaya çalışmak mı? Hatta yanlış bir duruşta olabileceğini aklında tutmak mı?

Bunlar çok tavırla ilgili, çok da söylemde yapılmadığı söylenilen şeyler ama hissediliyor ve rahatsız ediyor. Sol cemaatçilik beni yoruyor kısacası. Daha üzerine düşünmek gerek tabii, tartışmak gerek ama. tek bir cümleden nerelere geldim ama kusura kalmayın.

8 comments:

efrasiyab said...

yine etyen mahcupyanın çok hoşuma giden bir sözü şöyle diyordu, "kendi değer yargılarnı oluşturamayanlar başkalarının değerlerini sloganlaştırıp papağan gibi tekrarlarlar."

"Sen yeterince bağırmıyorsun, boşuna mı geldin buraya?"

ben bu cümleyi yukarıda verilen ifadeyle okuyorum.

eleştirilerine aynen katılıyorum eylul. kendi gibi düşünmeyene tahammülü olmayan, hiç esnemeyen, sağ olsun sol olsun farketmez cemaatler haline geliyoruz. cemaatlerde bir biz vardır bir de diğerleri. savaşlarda bir biz vardır bir de diğerleri.

çok güzel bir yazı çok keyif aldım okurken.

eylul said...

sağolasın efrasiyab. sevindim okurken keyif almana:)

NONE said...

Yahu bu cümlenin kendisi ad hominem değil midir? Ben neden bunun yazarına ad hominem saldıramayayım ki yani. Ayrıca, bir saldırının ad hominem olması başlı başına fallacy değildir ki. Melih Gökçek ODTÜ'nün binasına laf ettiğinde, bu onun politik duruşundan ve kişiliğinden bağımsız mıdır?
Bush da savaşların bitmesi falan filan gibi bir şeyler geveliyordu. O zaman "Hmm, aslında eşek ama burada doğru söylüyor." mu dedik? :)
Senin cümleninin ardından söylemiş olduğun her şeye katılıyorum, ama sosyalistler otokritiğin nasıl yapılacağını Mahcupyan'dan öğrenmeyecekler kesinlikle. :)

eylul said...

ad hominemi ben de hep düşünürüm aslında bir fallacy değildir diye hatta inanmayacaksın heidegger okumayı reddetmişliğim var Nazilerin destekçisi olduğunu öğrendikten sonra ama adama hadi ordan sen de liberal diye yaklaşmak da çok sinir bozucu. demek istediğini diyen sosyalistler de vardır mutlak da ben okurken ona denk geldim ve ondan yazdım alıntı.

Herkesin herkesten öğreneceği birşeyler de vardır bir yandan. Toptan redci tavır bir zaman sonra katılımı imkansız kılmaya başlıyor ve baştan kapalı bi rçembere girmeyi kimse istemez. derdim zaten azcık daha açılsın alan, tüh sen şöylesin, öbürü liberal niye kaale alım ki, aman sen de stkcısın zaten türünden boş lafa ve takım tutmacılığa gitmesin. bilmem anlatabiliyor muyum? ad hominem konusunda haklısın dediğim gibi benzer şeyleri ben de düşünüyroum bu mantık hatası sayılan şeyle ilgili. bir yandan ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz derler ya, tabii öyle ama kimse kimseden birşey öğrenmeyecek mi diye de sorarlar adama? ya da kimden öğrenebileceğimize kim karar verecek ve nasıl öğreneceğiz?

NONE said...
This comment has been removed by the author.
NONE said...

Hehe.
Herkesin herkesten öğreneceği bir şeyler vardır da, bazı insanların bazı insanlardan öğrenmeyecekleri şeyler de vardır sanki. :) Ben bunu demiştim. Yani kısmen evet: Kimi insanlar kimi insanlardan bazı şeyler öğrenmeyecekler. :) Veririz kimi dinlememiz gerektiğinin kararını yahu koca çocuk olduk artık.

Bespelled said...

eylül'cüm,

deryik'in beni kendine hayran bırakan bir post-u vardı, bu konuya dokunan--çok kısa ve çok güzel:
http://deryik.blogspot.com/2008/07/853.html

Bence de fazla ses ve slogan var solda. Ve kesinlikle efrasiyab dediği gibi yazın çok güzel olmuş. Halbuki bu Mahçupyan adamının (ya da kadının, bilmiyorum) tavrını ben de sevemedim. ideoloji mideoloji, yozlaşma diyor da; halbuki bence bu problem bir ya da başka ideolojiye ait değil--deneyimlerimden siyaset hep böyle yapılıyor nedense: bağıra bağıra. bir ya da başka siyasi grubun hareketleri kimseye (buna kendimi de dahil ediyorum) "marjinal" olarak gelmesi de ötekiliğin adi belirtilerinden başka bir şey değil. O ötekilik ve yabancılık herhangi bir nedenle olursa olsun sürecekse karşılıklı "marjinallik" ve "ideolojik yozlaşma" suçlamaları da devam edecek bence...ve de garip bir şekilde iki taraftan da haklı suçlamalar olacaktır.

Yani o yazarın gözlemlerine katılıyorum ama sonuçlarını ve yorumlarını...fazla "ideolojik" buldum, ayıptır söylemesi.

Ama fazla konuştum ben--yazını, konusunu ve senin yorumlarını çok sevdim--bunu söylemek istediğimden yazmaya başladım bu yorumu. :-)

efrasiyab said...

kuran, isrial oğullarından bahsederken onların kibrine gönderme yaparak, peygamberin söylediklerini yüzlerinde yılışık bir ifadeyle dinlediklerini ve neyin ne olduğunu senden mi öğreneceğiz deyip arkalarını dönüp gittiklerini anlatır.

hayatı çözmüş, neyin ne olduğuna çoktan karar vermiş, tüm parametreleri yerlerine yerleştirmiş insanlardan olmaktan hep korkarım. inşallah öyle değilimdir.

animal farm aklıma geldi, orwell ne güzel anlatıyor. her bir hayvan bir insan karakteri gibi. domuzların kibri, her şeyi bilişleri, hatta gerçekleri bile değiştirişleri. bir de benjamin gibileri. neyse.