Ya diyorlar ki sen herşeyi eleştir eleştir nereye kadar? (ki ben hiç de o kadar aykırı bir insan olmamışımdır ömrüm boyunca hep isyanlar korkutmuştur beni.) EEE çok açık sonsuza kadar. Eleştirel bir bakışa sahip olmak için direndim. Kendime direndim önce, yok yok sen o kadar muhalif değilsin canım, sen hep iyi aile çocuğu oldun, niye ki canım eleştir eleştir nereye kadar gerçekten, insan mutlu olamaz bee. Birkaç tak etme noktası; makaleler, yaşanmışlıklar, deneyimler, insanlarla fikir alışverişleri, hayatta dokunulmaz dediğim her dogmaya inen darbe gibi sorular, mantıklı gelen ama hiç hoşuma gitmeyen cevaplar ve tabii ki hemen peşlerinden onları eleştiren başka sorular...sarsılmalar...ya ama ben bunu mantıklı buldum anlıyorum ama anlamamam lazım kabullenmemem lazım direnişleri...Pes edişleri...Napmak lazımlar?? Yaptığın her hareketi sorgulamalar??? Tanımların kayıp gidişi... Tanımların geri gelişi...Kime göre, neye göre soruları??? herkese göre değişir cevapları... ardından yok artık o da herkese göre değişmez sınır koyuşları...Sınırı kimin koyduğuna karar veremeyişler?
Kargalar..Perdeler...(....)Bir de gençlik işte bakışı. Kanımız deliymiş yaa. Aklı başında mantıklı insanlar yani 'OLGUN' insanlar değilmişiz tavrıyla kaale alınmamalar. Gencim, kadınım, ailenin en iyi okumuşlarındanım, eee delirmiş olmam ve kaale alınmamam için her neden mevcut. Biz demiştik felsefe politika falan okumasın diye bak noldu kızcağız?? Anarşik, komünist, solcu, bir de üstüne feminist, erkek düşmanı...Yaaa...Afakanlar bastı...
Soru: Evladım ileride ne olacaksın?
Cevap: Anarşik:P Yok yok ben iyi aile kızıyım ben öğretmen olacağım efendim. ( Hemen ekleyeyim, tam da bir küçük burjuvayım.)
Soru soran kişi devam eder: Hee ilkokul öğretmeni mi ne güzel evladım tam kadına göre.
Cevap: Hayır teyzecim üniversitede ya da lisede öğretmen olacağım.
Soru: Aynı şey zaten. Aferin kızım.
Biri bana anlatsın... Ben neyim ben kimim? benden adam olur mu? ay pardon kadın olur mu?
Thursday, February 15, 2007
Monday, February 12, 2007
birkaç not: Assosta felsefe -bir konferans
Birkaç nottan kastım katıldığım etkinlikler ve katılmayı düşündüğüm etkinliklerle ilgili:
Asssota felsefeye katıldım izlenimlerimi sorarsanız; Assos bu soğukta bile muhteşem bir yer tam inzivaya çekilmelik. İnzivaya çekil, proje mi yapıyorsun kendini mi dinliyorsun kitap mı yazıyorsun tavsiye edilir. İçeriğe gelince; Ahmet İnamın konuşmasını hiç beğenmedim açık söylemek gerekirse. Buraya dair birşeyler yapmak gerektiğini vurgulamaya çalıştı ama nedense bizim kültürümüz başlıklı bir konuşma yaptı. Bizim kültürümüz??? Buraya dair birşeyler yapmayı anlarım ve biraz pragmatist literatür okumuş biri olarak dünyay dair ve içinde bulunduğun lokale dair birşeyler yapılması gerekliliği ve sorumluluğunu anlarım. Türkçe felsefe yapalım çeviri felsefesi değil demesini de bir nebze anlarım ki çevirisi çok zordu felsefi metinlerin ben ingilizcelerini daha rahat anlayabiliyorum ama bizim kültürümüz Türk kültürüne dair felsefe yapma batıyla doğuyu birleştirme gibi biraz oryantalist ya da oksidantalist, biraz milliyetçilik pompalayan bir görüşü anlamam.
Oruç Aruoba aksi bir adam olmasına rağmen süper konuştu aklımda Nietzscheye dair en çok iz bırakan kendisi. İki tane öyküyle anlattı Nietzschedeki erdem-ahlak ayrımını.
Biri; İhtiyar Balıkçı ve Deniz (E.Hemingway). Bilenler bilir, aslında sıkıcı gözükmekle birlikte konusu uzun bir süredir lanetli gibi balık tutamayan ihtiyar bir balıkçının denize açılıp çok büyük bir balık tutması ve birkaç gün boyunca küçük kayığıyla ona karşı dayanması anlatılır. Bu debelenme sürecinde balıkla şimdiye kadar kimseyle yaşamadığı bir bağ kurar. Ve balığın aslında kardeşi olduğunu düşünür ancak balık ölmüştür. Üzülür. Sonra kayıktan büyük olduğu için onu kayığın yanına bağlar ama köpek balıkları balığı yer. İhtiyar balıkçı iyi bir balıkçı olduğunu kanıtlamıştır belki ama kardeşi diye düşündüğü balığı öldürmüştür. Ahlaklı yani toplumun balıkçı tanımına uygun bir davranış sergilemiş ancak erdemli olamamıştır yani kendi değerlerini kurmakta zorlanmıştır ya da geç farkına varmıştır.
İkinci hikaye de çok bilindik .Steinbeckin Fareler ve İnsanlar kitabı. Kısaca 8 yaş zihniyetinde 35 yaşındaki Lennie - ya da Lenny hep karıştırıyorum- ve arkadaşı George -ki kendisi gayet akıllı- beraber iş tutarlar bir çiftlikte. Eskiden beri George Lennyye göz kulak olmuştur. Lennynin yumuşak ve tüylü nesnelere karşı zaafı vardır. Hatta bir fareyi hep cebinde taşır çok güçlü olduğu ve gücünün farkında olmadığı için de fareyi öldürür ölü haliyle cebinde taşır. George kızar. Çalışmaya başladıklşarı çiftlikte zengin olma kendi işlerini kurma hayalleri kurarlar gerçek olmayacağını bilerek. Çünkü başları hep belaya girmektedir. Bunu bilen George Lennyye başın belaya girerse şu mağarada buluşalım diye ona bir yer gösterir. Çalıştıkları çiftlikte çiftliğin sahibinin eşi biraz hafifmeşreptir ve Lennyyi güçlü kaslı görünce kur yapar. Lennyde upuzun saçlarına hayran kalır sevmek ister. Kadın sevdirir ama Lenny yanlışla kadının boynunu kırar ve kadın ölür. Lenny yanlış birşey yaptığını anlayarak gizli yerlerine gider. George da durumu öğrenir. Yanına bir silah alır ve kızgın kalabalık Lennyyi linç etmeden önce gider Lennyyi en acısız haliyle hayallerini tekrarlatırken tek kurşunla vurur öldürür. Yaptığı çok ahlaksız bir harekettir ama erdemlidir. diye anlattı Oruç Aruoba. Çok net anlaşıldığını düşünmüştüm bu hikayeyle birlikte. Diğer konuşmacılar da hiç fena değildi ama Örsan Öymen 20 dakikada 2 cümle kurduğu için takip etmekte biraz zorlandım.
Geçmişle Hesaplaşma Sinema Günleri Bilgi üniversitesi Dolapdere Kampüsü Sinema Salonu
19 Şubat
saat 19:00 Ölüm ve Bakire (1994, Death of a maiden)
saat 21:00 Ruhlar Evi (1993, The House of the Spirits)
20 Şubat
saat 19:00 Otel Ruanda (2004)
saat 21:00 Country of my skull (2004, Kafatasımın Ülkesi)
21 Şubat
saat 19:00 Yazi Tura (2005)
saat 21:00 YaĞmurdan Önce (1994, Before the rain)
22 Şubat
saat 19:00 11 Eylül (2002)
saat 21:00 Kanlı Pazar (2001, Bloody Sunday)
Eee böyle işte. Derslerimi de seçtim ama halen consent beklemekteyim hocalarımdan.
Asssota felsefeye katıldım izlenimlerimi sorarsanız; Assos bu soğukta bile muhteşem bir yer tam inzivaya çekilmelik. İnzivaya çekil, proje mi yapıyorsun kendini mi dinliyorsun kitap mı yazıyorsun tavsiye edilir. İçeriğe gelince; Ahmet İnamın konuşmasını hiç beğenmedim açık söylemek gerekirse. Buraya dair birşeyler yapmak gerektiğini vurgulamaya çalıştı ama nedense bizim kültürümüz başlıklı bir konuşma yaptı. Bizim kültürümüz??? Buraya dair birşeyler yapmayı anlarım ve biraz pragmatist literatür okumuş biri olarak dünyay dair ve içinde bulunduğun lokale dair birşeyler yapılması gerekliliği ve sorumluluğunu anlarım. Türkçe felsefe yapalım çeviri felsefesi değil demesini de bir nebze anlarım ki çevirisi çok zordu felsefi metinlerin ben ingilizcelerini daha rahat anlayabiliyorum ama bizim kültürümüz Türk kültürüne dair felsefe yapma batıyla doğuyu birleştirme gibi biraz oryantalist ya da oksidantalist, biraz milliyetçilik pompalayan bir görüşü anlamam.
Oruç Aruoba aksi bir adam olmasına rağmen süper konuştu aklımda Nietzscheye dair en çok iz bırakan kendisi. İki tane öyküyle anlattı Nietzschedeki erdem-ahlak ayrımını.
Biri; İhtiyar Balıkçı ve Deniz (E.Hemingway). Bilenler bilir, aslında sıkıcı gözükmekle birlikte konusu uzun bir süredir lanetli gibi balık tutamayan ihtiyar bir balıkçının denize açılıp çok büyük bir balık tutması ve birkaç gün boyunca küçük kayığıyla ona karşı dayanması anlatılır. Bu debelenme sürecinde balıkla şimdiye kadar kimseyle yaşamadığı bir bağ kurar. Ve balığın aslında kardeşi olduğunu düşünür ancak balık ölmüştür. Üzülür. Sonra kayıktan büyük olduğu için onu kayığın yanına bağlar ama köpek balıkları balığı yer. İhtiyar balıkçı iyi bir balıkçı olduğunu kanıtlamıştır belki ama kardeşi diye düşündüğü balığı öldürmüştür. Ahlaklı yani toplumun balıkçı tanımına uygun bir davranış sergilemiş ancak erdemli olamamıştır yani kendi değerlerini kurmakta zorlanmıştır ya da geç farkına varmıştır.
İkinci hikaye de çok bilindik .Steinbeckin Fareler ve İnsanlar kitabı. Kısaca 8 yaş zihniyetinde 35 yaşındaki Lennie - ya da Lenny hep karıştırıyorum- ve arkadaşı George -ki kendisi gayet akıllı- beraber iş tutarlar bir çiftlikte. Eskiden beri George Lennyye göz kulak olmuştur. Lennynin yumuşak ve tüylü nesnelere karşı zaafı vardır. Hatta bir fareyi hep cebinde taşır çok güçlü olduğu ve gücünün farkında olmadığı için de fareyi öldürür ölü haliyle cebinde taşır. George kızar. Çalışmaya başladıklşarı çiftlikte zengin olma kendi işlerini kurma hayalleri kurarlar gerçek olmayacağını bilerek. Çünkü başları hep belaya girmektedir. Bunu bilen George Lennyye başın belaya girerse şu mağarada buluşalım diye ona bir yer gösterir. Çalıştıkları çiftlikte çiftliğin sahibinin eşi biraz hafifmeşreptir ve Lennyyi güçlü kaslı görünce kur yapar. Lennyde upuzun saçlarına hayran kalır sevmek ister. Kadın sevdirir ama Lenny yanlışla kadının boynunu kırar ve kadın ölür. Lenny yanlış birşey yaptığını anlayarak gizli yerlerine gider. George da durumu öğrenir. Yanına bir silah alır ve kızgın kalabalık Lennyyi linç etmeden önce gider Lennyyi en acısız haliyle hayallerini tekrarlatırken tek kurşunla vurur öldürür. Yaptığı çok ahlaksız bir harekettir ama erdemlidir. diye anlattı Oruç Aruoba. Çok net anlaşıldığını düşünmüştüm bu hikayeyle birlikte. Diğer konuşmacılar da hiç fena değildi ama Örsan Öymen 20 dakikada 2 cümle kurduğu için takip etmekte biraz zorlandım.
Geçmişle Hesaplaşma Sinema Günleri Bilgi üniversitesi Dolapdere Kampüsü Sinema Salonu
19 Şubat
saat 19:00 Ölüm ve Bakire (1994, Death of a maiden)
saat 21:00 Ruhlar Evi (1993, The House of the Spirits)
20 Şubat
saat 19:00 Otel Ruanda (2004)
saat 21:00 Country of my skull (2004, Kafatasımın Ülkesi)
21 Şubat
saat 19:00 Yazi Tura (2005)
saat 21:00 YaĞmurdan Önce (1994, Before the rain)
22 Şubat
saat 19:00 11 Eylül (2002)
saat 21:00 Kanlı Pazar (2001, Bloody Sunday)
Eee böyle işte. Derslerimi de seçtim ama halen consent beklemekteyim hocalarımdan.
Subscribe to:
Posts (Atom)