Tuesday, March 20, 2007

bilmek, jargonizm, azıcık kinaye...

Kafama takılan birşeyler var da bu bilmek, bildiğini söylemek ve konuşmakla ilgili konularda. Şimdi mesela biz birşeyler öğreniyoruz? Birileri önemli birşeyler demiş zamanında. Niye? Şıklarımız:a) zamanı gelince kullanıp hocanın gözüne girmek için
b)bana ne hocadan sınıfta karizmama olsun diye
c)bilgi üzerinden hiyerarşi kuruyorum hayatta, üstüme gelmeyin
d) ilham alıp aklımda köprüler kurmak, kendini tanıma çabama katkı olsun diye
e) hiçbiri
f) hepsi
Anladığınız üzere ÖSSden 4 sene geçmesine rağmen kalıplarımı kıramadım sorulara cevaplar hep test usulü:) Daha da ciddisi, zaman zaman insanların motifleri değişse de bence genelde ilham almak için...köprüler kurmak için. Ne bileyim ben aklımdaki şeylerle, teorileri birleştirdiğimde bir de üstüne günlük hayatıma yedirdiğime inanılmaz mutlu oluyorum. Kimi adamların/kadınların kimi lafları benim zihnimi açtığı için önemli. Demokrasinin de altyapısı bu söyleme hizmet ediyor gibi geliyor bana. Herkesin söyleyecek lafı vardır ve birnin dediği herhangi birşey bana başka şeyler çağrıştırıp zihnimi açabilir. Yaşanmıştır da böyle şeyler.
Ama kimileri konuşmak için konuşunca benim tahammül sınırlarım zorlanıyor. Bilgi üretmek için bilgi üretmek ( arkasında hiçbir günlük dert olmayan, hiçbir politik, sosyal, bilimsel neyse kendine göre hayati ajanda olmayan kısaca), uff bak şimdi o kadar anlaşılmaz konuşacağım ya da yazacağım kimse bir bok anlamayacak, nasıl akademik havalı olur der gibi yazmak ve daha çok da konuşmak, ya da şimdi bak ne kadar çok kişiye referans vereceğim dibiniz düşecek tarzı bir konuşma hezeyanı. Hezeyanı diyorum çünkü sıkıntı basıyor beni.
Jargonlara boğulmuş, bilmeyi bir hiyerarşi haline getirip ve de yarış haline getirip bilmenin anlamını kaydıran, bak şimdi latince, fransızca, yunanca eklersem çok daha afilli duracak gibi bir academia forsu hayal eden birileri niye oluyoruz? Madem öğrenmek bir yarıştı başkalarından çok öğrenmek ya da öğrenmesek de öğrenmiş gibi yapacağız, boşverin gitsin. Birileri kendi deneyimleri ve okudukları doğrultusunda birşeyler bilir, diğerleri aynı doğrultuda başka şeyler. Konuşmak bunları paylaşmak içindir ama en içten haliyle. Konuşmak monolog değildir, başkalarını dinlersen ve onlardan birşeyler kapacağına dair gerçekten bir inancın varsa daha da önem kazanır. Bunları böyle sanki bu böyle yapılmalıdır gibi bir edayla söylüyorsam afedersiniz. Ama çok sıkıldım, meraktan öğrenmeye aç olma ve git gide öğrenme hali, herkesten öğrenme hali ve açık olma hissiyatıyla burda kalmak istiyorum ( burda: akademide) eğer bu camia da ( camia ne demekse) yarış üzerine kuruluysa ben benden birşey söyleyemez hale geleceksem açıkça çok da dert değil, gidip başka şeylere hırs yapmaktan nasıl bir farkı var? eyleyici( bunu da Koray hocadan bugün öğrendim agent ın Türkçesiymiş:) akademik yarışta aralığı kapatmaya çalışan yarış atı bensem ( ki ben o değilim diye düşünüyorum.) yarış atlığında istifa etmek istiyorum bu hikayeyi ömrüm boyunca dinledim zaten. Entelektüel olma çabası kelime itibariyle güne dair kendinden, kendi içinden birşeyler anlatmak ise bunu hatırlatmak lazım hem bana hem herkese diye düşünüyorum.

gece gece 01.16 bahar geldiiii

Wednesday, March 14, 2007

nazım hikmetten bir şiir..

"...Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil
Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil."
Nazım HİKMET