Saturday, March 18, 2017
Kaybetmislik, kaybolmusluk uzerine...
Bir zamandir dusunuyorum bu durumu ama az once "Eksik bir sey mi var hayatimda?" diye dinlerken dinlerken birden cuk oturdu niyeyse. Bazen oyle olur, kafamda oturtamadigim soyut/somut arasi bir dusunce vardir, bir an gelir cuk oturur. Bu da o anlardan biri. Yani hep bir yetmemezlik, hep bir kaybetmislik hissi... Bu hissiyatin sadece benim icin gecerli oldugunu zannetmiyorum. Etrafimda sevdigim bircok insanin bu kelimeleri secerek soylemese de anlatmaya calistigi hislerden biri kaybetmislik, Amerikanya'nin vurguladigi LOSER olma hissiyati. Hep bir eksik olma, hep bir kaybetmis hissetme... Birkac sene once olsa, bu durumu size gayet guzel kapitalizm elestirilerinden arakladigim bir suru kelimeyle anlatirdim. Iste, kapitalizm bize ulasmamiz gereken hedefler verir ve her seferinde bir bosluga isaret eder. O boslugu doldursan da bu sefer onunde baska baska citalar belirir. O citaya cikmak sanki Allah kelamidir ve herkesler oralari hedefler, kimisi basarir, kimisi KAYBEDER. Bu hikayenin yalnizca bir kismi bence. Simdi belki de 30lara gecmenin bulanikligiyla baktigimda hicbir seyin tam olmama hissiyatinin sadece kapitalizmin degil, modernitenin bir bunalimi oldugunu dusunuyorum. Kapitalizm tabii ki modernitenin bir parcasi ama sosyalizm de oyle. Bundan da ote zaten hayat o kadar karmasiktir ki bir durumu bir olgu aciklamaz. Sadece kapitalizm boyledir, buna neden olur diyemeyecek kadar dunya tecrubesi edindim sanirim. Insanin tabiyati da diyemem, zira ona da cok inanmiyorum. Malum serde sosyologluk var, her olgu bulundugu baglam icerisinde anlatilir, ve insanin geneline bir tabiyat, ya da oz atfetmek sikintili. Ama butun bu teorik tartismalardan ote, ben baska birseye dikkat cekmek istiyorum. Bu kaybetmek dedigimiz meret, nedeni niyeti ne olursa olsun, o kadar kotu birsey midir?
Icinden gectigimiz donemde, birazcik kaybetmemis ya da daha da onemlisi kaybolmamis birisine guvenmek mumkun mudur mesela? Bana cevap hayir gibi geliyor. Cunku kendisini hic kaybolmamis hisseden biri, ya kendisini tamamen sisteme, olagan hale, statuskoya, baskalarinin seslerine - adina ne derseniz artik- kaptirmistir ya da hic donup kendisine bakacak zamani, vakti, hali olmamistir. Her iki halukarda da hic kendisine bakmamistir demektir, hic kendisini masaya yatirmamis demektir.
( Hemen ara vereyim batili batili konusma Allahasen diyecek arkadaslara: bu dedigim sadece Avrupa aydinlanma geleneginin bir parcasi degil ki, yurdum insaninin da, hatta bircok teolojinin de dillendirip dallandirip budaklandirdigi kendine bakma, kendini tanima, bu vesileyle yaratani tanima seviyelerine gecisinin de bir parcasi. He tabii teorinin parcasi da pratigin parcasi mi, oralar karisik, yani kendisinde hicbir suc gormemis, surekli baskalarini suclamaya alisik topraklarda oldugumuz da dogru. Yine nedenine giriyorum, nasilini anlatacakken, sen affet okuyucu.)
Neyse demeye calistigim aslinda su: Hep eksik birsey var hayatimizda. Bir nedenden, bilinmez. Sinif nefreti olur ( Hani o lisede hic gidemedigin ve butun arkadaslarinin gidip bayila bayila anlattigi Uludag tatili - Yurdum anadolu lisesi niye Uludaga tatil duzenler ki onu da anlamam ama neyse-ya da otobus bileti parasi denklestiremedigin zamanlar mesela bayagi bir eksik hissedersin tabanvay zorlandiginda), ulasamadigimiz ideallerimiz olur (dunyayi kurtaracagdik olmadi, memleketi kurtaracagdik o hic olmadi ve burdan sonra hepimizin aklinda ayni kelam: Ulan biz kendimizi bile kurtaramadik ki), sevdiklerimiz olur (canin cigerin olmus lise ya da universite arkadaslarinin birbir yaprak dokumu gibi dokulup hayatindan cikmasi), safliginiz, masumiyetiniz olur ( illaki hayatinin bir yerinde ilkelerinden ya da kendinden odun verip kendini kirlenmis hissetmissindir), ask olur ( sevip sevip sevilmemissindir belki ne bileyim ya da cok sevdigin gun gelmistir el olmustur - evet Arabesk mevcut-), is guc olur ( o hayal ettigin ise basvuramamissindir bile, ya da basvurmussundur da olmamistir), yas aldikca gencligi kaybetme hissi olur ( o kaz ayaklari, ah o kaz ayaklari)...Olur da olur anasini satayim. Ama simdi Amerikan new-age pozitif dusun, hersey iyi olacak, ic gozunu ac, yoga yap falan demeyecegim. Tam da kaybetmenin kendisinin ne kadar insani oldugunu kabul etsek gecsek ya? Cesitleri var eyvallah... Bu cesitlerin bir kisminin tabii ki sistemsel, yapisal bir suru sorunla, bizim icine dogdugumuz buyudugumuz dunyayla, duzenle gobek bagi var. Ona da eyvallah. Ama kaybetme-basarma ikileminden soyle ya da boyle biraz daha fazlasini dusunsek, bunlar safsata desek de yine de eksik hissediyoruz, kaybetmis hissediyoruz, kayboluyoruz. Hic kotumser bir insan degilim, sadece kaybolmuslugun dusundugumuz kadar kotu, patolojik, tuhaf bir durum olmadigini dusunuyorum. Hatun depresyona girmissin yaziyorsun diyecek birileri olacaktir, ama oyle olsa bile bana soyler misiniz kendinize donup baktiginizda yolunuzu kaybetmis hissettiginiz, kendinizi evinizde hissetmediginiz ya da kendinizi hicbir yere ait hissetmediginiz hic olmadi mi?
Bence, kaybetmek insanin sanindandir. Kaybetmisligini/kaybolmuslugunu (biri bir zamana bagli eylem, biri ontolojik bir durum o yuzden farklilar biraz) kabul edip ve hatta daha da ileriye gidip vicdani, akli, kalbi, her nasil adlandiriyorsaniz, bir yerleri sizlayan herkesin biraz kaybetmis hissetmesi gereklidir, daha dogrusu kacinilmazdir. Insanidir yani, korkmayin, enseyi karartmayin, modernliginizle, kendinizle yuzlesin, hayatla, kendinizle, etrafinizla mucadele etmeye ve bir yandan da uyum saglamaya devam edin. Cunku gemiler..bulutlar...falan...
Subscribe to:
Posts (Atom)